Rumi takvimde 31 Mart 1325 tarihine Miladi olarak ise 13 Nisan 1909 tarihine denk gelen ve tarihimize “31 Mart Vakası” olarak geçen önemli olayın üzerinden 106 yıl geçmiş bulunuyor.
Ancak 106 yıl sonra dahi oluştuğu şartlar ve sonuçları itibarıyla bugünümüze tesir edebilen bu vakadan, günümüze de ayna tutabilmek amacıyla kısaca bahsetmek istiyorum:
31 Mart Vakası’ndan bu yana Türkiye’de gerçekleşen ihtilallarla ilgili en önemli özellik yönetime karşı yapılan hemen her türlü ihtilalin dış kaynaklı olarak planlanıp destek bulmasıdır.
Nitekim 31 Mart Vakası’nın arkasındaki ülkenin İngiltere olduğunu dönemin kaynakları bildirmektedir.
Buna göre İngiltere’nin başlarda İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni pek ciddiye almadığı ancak kendi çıkarlarına ters siyaset izlemeye başladığını gördükçe endişelendiği ve bertaraf etmek için plan yaptığı görülür.
Bu minvalde Meşruiyet ilanının İngiltere tarafından destek görmediği, dönemin İngiliz kaynaklarında da yer almaktadır.
İngiltere’nin bu konudaki temel endişesi Meşruiyet ile desteklenen anayasal düzenin Müslüman sömürgelerde taraftar bulup buralarda isyana sebebiyet verebileceği idi.
Ve bu kuvvetli bir ihtimaldi.
Bunun yanında dönemin padişahı II. Abdülhamit’in izlediği pan-İslamizim politikası yani bütün Müslüman halkların bağlı bulunduğu bir halifeye dayalı siyaseti de İngiltere’nin işine gelen bir politika değildi.
Dolayısıyla 31 Mart vakasının iki amacı söz konusuydu:
Önce İttihat ve terakki hükümetini ardından II. Abdülhamit’i bertaraf etmek.
Bu amaçların yerine getirilmesine yönelik olarak planlanan 31 Mart Vakası için İttihat ve Terakki yönetiminin muhalefete karşı izlediği sert tutumlar ile ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik buhran da uygun zemini hazırlamıştır.
Bu olaya zemin hazırlayan bir diğer önemli husus da ordu içerisinde yer alan alaylı ve mektepli kavgasıdır.
Anlaşılan o ki dış dünya dönemin Osmanlı ordusunun revize edilmesini de istemiyordu.
Netice itibariyle Derviş Vahdeti adındaki İngiliz ajanı İttihat-ı Muhammediye adında bir örgüt kurarak bu örgütün yayın organı olan “Volkan” gazetesi ile “şeriat elden gidiyor! Şer’i düzen isteriz!” propagandalarıyla ordu ve halk arasında galeyana sebebiyet vermiştir.
Zaten tarihte hangi Müslüman ülkede “şeriat elden gidiyor” adı altında dini temelli bir isyan varsa bakın: Arkasında muhakkak İngiliz istihbaratının izlerini görürsünüz.
31 Mart Vakası’nı 23 Nisan gecesi Selanik’ten İstanbul’a gelen 3. ordu mensupları, yani adını Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu “hareket ordusu” bastırmıştır.
Hareket ordusunda yer alan dönemin kurmay subaylarının çoğu daha sonra Türkiye Cumhuriyet’ini kuracaktır.
Ve bu tecrübe nedeniyledir ki Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk ve arkadaşları ordunun siyasetle iç içe olmasını istememişlerdir.
31 Mart ayaklanmasının etkin bir şekilde bastırılması Osmanlı toprakları içerisinde yaratılmak istenen bir iç savaşı önlemiştir.
Bu olay ordu içerisinde yer alan bir zafiyetin ülke içerisinde nelere mal olabileceğini göstermiş ve dolayısıyla daha sonra kurulacak olan Cumhuriyet’in ordu yapılanmasında önemli rol oynamıştır.
Aradan 106 yıl geçse dahi isyanların hazırlanış biçimi ve arkasında yer alanların değişmemesi ise bize çok önemli bir gerçeği tekrar göstermektedir:
Tarihini bilen bir millet aynı hatalara yeniden düşmez!
Bilmeyenlerin kaderi ise aynı senaryoları her daim yaşamaktır.
Ders alınması temennisiyle.
Saygılarımla.