Başbakan Davutoğlu, “Bu millet sadakati de, ihaneti de unutmaz” dedi. Beni bu cümle çok rahatlattı.
Çünkü 12.08.2012 de yazdığım bir yazının son cümleleri şöyle idi: “Bütün meselelerimizin çözümü için ilk şart, Türk milleti olarak ihanet içinde olanları affetmemek, gaflet ve dalalet içinde olanları uyandırmak, uyanmayanları tasfiye etmektir.”
Başbakan’ın teşhisi doğru ise, yani hainleri unutmaz isek, ülkemizin bölünmesinden endişe etmemize gerek yok.
Bu durumda Haziran ayında yapılacak seçimlerde Türk Milleti ihanet edenleri ve de gaflet ve dalalet içinde olanları tasfiye eder.
Ülkenin bir bölümünde Barzani Devleti benzeri bir oluşumun devletleşme sürecini başlatacak Yeni Anayasa gündemden düşer.
Seçimden sonra devlet artık ülkenin bir bölümünde egemenliği terör örgütüne devretmez. Terör örgütü lideri ile masaya oturup devlet yapısının nasıl olması gerektiğini, müebbet hapse mahkûm caninin ne zaman ve ne şartla serbest kalacağını pazarlık etmez. Devlet bütün kurumlarıyla ve kurallarıyla ülkemizin her yerinde hâkim olur.
“Devletliler” hakkında eleştiri yaptı diye 16 yaşındaki çocuklar gözaltına alınacağına, Ayn El Arap (Kobani)deki savaşı bahane ederek ortalığı yakıp yıkanlar, 50 kişiyi öldürenler, Cizre’de isyan çıkaranlar yakalanıp cezaevine tıkılır.
Millet kendisine ihanet edenleri hatırlayınca kendi malından çalarak haksız şekilde servet edinenlerin cezalandırılması yönünde iradesini ortaya koyar.
Ülkemiz “ayakkabı kutusu, sıfırlama, saat kaç, hırsız var” gibi kavramları kullananların değil, hırsızların, yolsuzluk yapanların, rüşvetçilerin korktuğu bir Türkiye olur.
Başbakan Davutoğlu beni gerçekten huzura kavuşturdu.
Türkiye’nin esas kurtuluş reçetesinin ne olduğunu açıkladı: Hainleri unutmamak.
O “unutmaz” dedi ama ben yine de hatırlatma ihtiyacı duyuyorum:
Ey Türk Milleti, sana ihanet edenleri unutma!
*****
“Güneydoğu Bizim, Türkiye Hepimizin”
Ayrılıkçı Kürtlerin bir sloganı bu. PKK’yı destekleyen Kürtler ilk etapta bağımsız devlet olmak istemiyor. Barzani Devleti gibi bir yapı istiyorlar. Çünkü hemen bağımsız devlet haline gelirlerse yaşayacakları büyük sıkıntıların farkındalar.
Ancak “özerk Apo Kürdistanı” da tahmin ettiklerinden daha problemli bir projedir.
Ege Cansen Hürriyet’te iken (04.08.2012) yazdığı bir yazıda bu sıkıntıların bir kısmına işaret etmişti.
“Bölünme, olmasına olacak da, kanlı mı kansız mı?” ara başlığından sonra “Doğru, bugünlere kanla gelinmiştir. Ama adına çözüm denilen bölünmenin yaratabileceği sorunlar hesaba katılmazsa bundan sonra ortaya çıkabilecek yeni sorunları çözerken akabilecek kan geçmişe rahmet okutabilir.”
Bölünmenin “özerk bölgenin sınırlarının çizilmesi” ve “oluşacak ortamda etnik temizlik gibi iki hayati sorun yaratacağını” vurgulayan Ege Cansen, bugüne kadar çözülmüş gibi görünen kültürel meselelerin bu konuların yanında çok hafif kalacağını ifade ediyordu. Özerk yönetim oluşunca “kamu finansmanı” meselesinin alt başlıkları olan vergi toplama, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının (barajlar ve petrol) paylaşımı, SGK primleri, maaş ödemeleri gibi problemlerin ortaya çıkacağını anlatıyor ve “dananın irisi ahırdadır” diyordu.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş‘ın hafta sonundaki ifadesi ahırdaki dananın çıkarılmakta olduğunu gösteriyor: “Geldiğimiz nokta artık bu mücadelede dananın kuyruğunun kopacağı noktadır. Dananın kuyruğu kopacaksa, kuyruk değil dana bizde kalacak.”
*****
Dananın Kuyruğu Koparsa
Özerk bölgenin sınırları daha resmen çizilmeden başlayan, bölgedeki Türk ve Arap halkın, hatta kendilerinden olmayan Kürtlerin uzaklaştırılması tam bir etnik temizliğe dönüşecek.
Bunun karşılığında Türk Bölgesi olarak kalacak diğer kısımda ise Kürtlere karşı benzer bir temizlik hareketi başlaması ihtimali hiç de az değildir.
Türkiye Irak’a benzemiyor. Kürt nüfus Türkiye’nin her tarafına yayılmış durumda. Allah korusun, karşılıklı etnik temizlik iç savaş gibi yakıcı olur.
“Çözüm Süreci” böyle giderse, PKK terörünün bu ülkeye ve insanlarımıza bugüne kadar yaşattığı acı ve üzüntüleri mumla aratacak kadar sancılı, ıstıraplı bir süreç bizi bekliyor.
Kürdistan hayaliyle yanıp tutuşanlar bile bu sonucu görebildikleri için Barzani Devleti modeline yumuşak geçiş yapmak istiyor.
“Güneydoğu bizim, Türkiye hepimizin“ hedefi, “yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi” ambalajına sarılacak.
Yani “PKK/Apo Devleti” kendi sınırları içinde bölgenin bütün kaynaklarını kullanan, sadece Kürtlerin yaşadığı, Türkiye’ye pamuk ipliğiyle bağlı bir özerk devlet olacak.
Fakat Kürtler Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olmaya, Türkiye’nin zenginliklerini kullanmaya devam edecekler. Zengin Kürtler Batıdaki servetlerini muhafaza edecek, fakirleri Türkiye’nin her yerinde çalışacak, Türklerle aynı apartmanlarda, sitelerde komşu olarak yaşayacaklar.
Peki, Türkler bu kadar saf mı?
“Süreç” işlerken yapılan seçim sonuçlarına bakarak böyle bir kanaat edinmiş olabilirler.
Ama Türklerin, Kürt kardeşlerinden ihanet görmeye sonsuza kadar tahammül göstereceğini beklemek fazla iyimserlik olur.
Ayrıca Kürtlerin de bu kadar saf olmaması gerekir. Kürt halkına en büyük kötülüğü PKK’nın ve O’nun dayattığı “özerk ya da bağımsız Kürdistan projesini” destekleyenler olduğunu görmesi gerekir.
Geliniz “Tek devlet, tek millet, tek bayraklı Türkiye hepimizin olsun.”
*****
Homojen Millet Bölünür mü?
Sosyologlar bir devletin halkı ortak dil, din, tarih, dünya görüşü ile düğün, cenaze, çocuk büyütme vb doğumdan ölüme kadar yaşanan önemli olaylarda hayat tarzı benzerlikleri yüzde 55’i aşan topluluklardan oluşuyorsa homojen millet diyorlar.
Türk ve Kürt halkı arasındaki benzerlik yüzde 95’ler civarındadır. Kürt denilen, Zazaca, Kurmançi ve Sorani Kürtçesini kullanan toplulukların birbirleriyle benzerlikleri ne kadarsa, bunların Türklerle benzerliği de o kadardır.
Bu homojen toplumdan iki ayrı millet ve devlet yaratmaya çalışanlar Türklere de, Kürtlere de ihanet etmektedir.
*****
İşaret Fişeği
Benim gördüğüm kadarıyla “bölünme” konusunda endişesiz olan vatandaşlarımızın bazıları Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin, kimisi görünen devletin, bir kısmı da var olduğuna inandığı derin devletin bıçağın kemiğe dayandığı son noktaya kadar bekleyeceğini, sonra bölücü hainlere gerekeni yapacağına inanmaktalar.
Önemli görevlerde bulunmuş bir emekli subaya sordum. “TSK’dan böyle bir beklenti gerçekçi değil” dedi. İçişleri E. Bakanı Sadettin Tantan‘a “derin devleti” sordum. “Türkiye’de derin devlet yok, zaten hiç olmadı” cevabını verdi.
Ama çaresiz değiliz, çare bizleriz. Devletimizin ve milletimizin birlik ve dirliği Türk Milletinin Haziran’da yapılacak seçimlerde atacağı işaret fişeğine bağlı.