Güneydoğu Kavşağında Türkiye

105

Günümüzde, evrensel düzeyde etkinliğe ve otoriteye sahip güçlü sanayi ülkelerinin mevcut otorite ve etkinliklerini koruyup sürdürebilmeleri önemli ölçüde dünya petrol rezervlerinin ve petrol ürünleri üretiminin doğrudan ve dolaylı şekilde kontrolleri altında tutmalarına bağlıdır.

Çünkü evrensel düzeyde ektin bir devlet ve etkin bir güç olmanın sanayileşme ile ölçülebileceği günümüz dünyasında sanayinin ilk maddi girdisinin %50 oranında petrol ürünleri olduğu açıktır.

Bu sebeple günümüz dünya petrol piyasasının kontrolü doğal petrol zengini, yani petrol rezervlerine sahip olan ülkelerin değil, petrol ile çalışan sanayi imparatoru, süper güç ABD’nin elindedir.

1990 yılında yapılan araştırmalar ABD’nin petrol kaynaklarının mevcut üretim hızı ile 30 yıllık bir ömrü kaldığını buna karşın Orta Asya ve Kafkas petrolleri rezervlerinin büyük bir bölümünün geri üretim ve üretim dışı olduğunu bunun yanında Orta Doğu petrol rezervlerinin 100-140 yıllık bir ömre sahip olduğunu ortaya koymuştur. Eğer bu veriler gerçek ise Amerika petrol kaynaklarının bittiği ve bu sebeple de Orta Doğu’daki petrol yataklarını elde edebilmek için petrol rezervlerine göre irili ufaklı birçok devletler kurdurup onları kolay yutabilmek için büyük Orta Doğu projesini gerçekleştirmek ve Orta Doğu’yu kan gölüne çevirmek için dolaplar çevirmektedir. Bu konuda da İngiltere ile birlikte çalışmaktadır. Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve Almanya’nın Orta Doğu’da menfaatleri çakışmaktadır. Orta Doğu’yu karıştırmak ve kolay lokma olarak yutabilmek için bu devletler kendilerine verilen görevleri noksansız yerine getirmektedirler.

İngiltere büyükelçiliği müsteşarı Holler 27 Ağustos 1919 günü Londra’ya gönderdiği gizli raporunda Kürt sorununa verdiğimiz önem, Mezopotamya (petrol) bakımındandır. “Kürtlerin durumları beni hiç ilgilendirmez” diyordu.

ABD’nin İstanbul yüksek komiseri Amiral Bristol, Washington’a gönderdiği 20 Şubat 1922 tarihli raporunda şunları yazıyordu; “Şimdi Kürdistan Mezopotamya’nın ünlü petrol yatakları nedeniyle yabancı entrikalar başladığı için kuşkusuz ciddi sorunlar yaratabilecektir. İngilizler her halde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyecektir. Batıdaki savaş, Türklerin lehine biterse Türkler yetenekli komutanları vasıtasıyla Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Yine de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler.”

International Press gazetesi 5 Ağustos 1925 tarihli yazısında şunları yazıyordu; “Eğer bugün İngilizleri dünya tarihinde önce Kürtlere karşı adalet sağlaması gerektiğinden ve gerçek Kürdistan’ın kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa doğrusu bu adaletin fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”

Doksan sene önce bunlar konuşuluyor ve yazılıyordu. Şimdi ne değişti? Aynı şeyler, daha planlı, daha kurnazca yapılmakta, Orta Doğu’yu kan gölüne çevirirken Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölüştürülmek istenilmektedir.

Bu konular 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde hala devam ediyor, kendilerini demokratik ülke olarak tanımlayan batılı devletler konu petrol olunca demokratik nezaketlerine kan bulaştırmaktan hiç çekinmiyorlar. Orta Doğu’yu kan gölüne çeviriyorlar. IŞİD ve peşmergelerin durumu bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye’yi idare edenler ve idaresine soyunanlar samimiyetle başlangıçta güçlü bir bölge devleti olmayı hedefleyen Türkiye’nin artık gerçekleri görmesi ve çıtayı yükselterek bir dünya devleti olma aşamasına geldiğini görebilmeli. Bunalım ve çözümsüzlük yaratarak mevkilerini korumaya çalışmamalıdırlar. Çünkü çözümsüzlüklerin kahraman yaptığı kişiler vardır. Çözümsüzlükler devam ettiği sürece kahramanlık da devam edecektir. Ancak ülkeye çok pahalıya mal olacak bu ucuz kahramanlıklara muhakkak son vermek gerekmektedir.

Bu sebeple, Türkiye’nin yönetiminde, siyasette, ekonomide, sanayide, kültürde, medeniyette, sanatta ve bunların hepsine kaynak olacak ilimde büyük düşünmek mecburiyeti ve tarihi sorumluluğu vardır.