Nasıl Hastalanıyoruz

132

Yumurta ve spermin döllenmesi ile hayatımız başlar. Bu aşamadan itibaren birçok çevre faktörüne maruz kalırız. Aslında anne rahmi çok korunaklıdır. Sıcaklık, besinler ideal olarak sunulur. Atıklarımız temizlenir. Plesanta (çocuk sonu) ile anne arasında birçok virüslerin bile geçişine İnsan vücudu muntazam işleyen bir makine gibidir. Vücudumuzun sağlıklı işleyişi için organ ve dokularda her açıdan tam bir denge hali olması gerekir. Bu denge doğada karşılaştığımız sıcak, soğuk, ışınlar veya travma gibi fiziki faktörler, aldığımız veya alamadığımız kimyasallar, çeşitli mikroorganizmalar ve hatta kendiliğinden bozulabilir. İnsan vücudu bu dengesizliği kısa sürede düzeltir, hasarlı organ, doku ve hücreleri onarır, yeniler. Eğer bu onarım yapılamazsa, denge sağlanamazsa hastalık ortaya çıkar.

mani olan bariyer vardır. Fakat burada bile annenin hastalıkları, aldığı ilaçlar, gıdalar, annenin iyi ve dengeli beslenememesi, travmalar hatta annenin psikolojik durumu ve aile mutluluğunun bebek gelişimine etkisi vardır.

Hücrelerimiz bölünürken genlerimizde bazı hatalar (mutasyon) oluşur. Bu hatalar onarıcı mekanizmalar ile onarılır. Onarılamazsa bu hatalı hücreler ayıklanır.  Böylece sağlam çalışan hücreler çoğalmaya devam eder. Mutasyonlu yumurta ve spermin döllenme kabiliyeti azdır. Döllenirse gelişme ihtimali zayıftır. Öyle ki, ilk aylarda görülen düşüklerin önemli bir kısmında kromozom anomalisi (büyük mutasyonlar) bulunur. Tüm bu ayıklanma aşamalarını geçerse mutasyonlu bebek olur. Bu mutasyonların çok büyük kısmı yaşam için önemli değildir. Bazısı yüz şekli ve boy gibi sadece ufak fiziksel değişme yapar. Bazısı kas gücünü artırmak, pıhtılaşmayı artırmak gibi gözle görülmeyen değişmeler yapar. Bazısı ise bazı organ ve doku sistemlerin işleyişini bozar, organ gelişmesini önler ve belirgin genetik hastalıkları oluşturur. Mutasyon yapan nedenlerin en bilinenleri radyasyon, bazı ilaçlardır. Ayrıca bazı vitamin ve minerallerin yokluğu, sigara, alkol, uyuşturucu annenin geçirdiği hastalıklarda genetik hastalıklara neden olur.

Organlarımızın (karaciğer, böbrek kalp gibi belli bir görev yapan, çeşitli dokulardan oluşan vücut birimleri), dokularımızın (organlarımızda veya kas dokusu tek başına bulunabilen genelde tek tip hücreden oluşan vücut parçaları) ve hatta hücrelerimizin yaşaması homeostazis dediğimiz denge halinin devamına bağlıdır. Bu denge çok ince ayarlanmıştır. Dokularımıza giden oksijen, besinler mineraller, hormonlar her şey organizma tarafından sıkı denetlenir. Buna göre bazı organların çalışması artırılır, bazılarının azaltılır. Misal spor sırasında oksijen ihtiyacı artar daha çok nefes alırız, kalbimizde daha hızlı atar. Kaslarımıza giden kan miktarı artar. Oksijen yetersizliği ve çok çalışma neticesinde laktik asit artar ve yorgunluk hissederiz. Bu bizi dinlenmeye sevk eder.

Kan şekeri, yağlar, mineraller, vitaminler, kanın asitliği ve hormonlar da farklı farklı yöntemlerle dengede tutulur. Bunların azalması veya çoğalması hücrelerde hasara ve ölüme yol açar. Bu hücreler daha sonra onarılabilir ya da yenisi yapılabilir. Böylece organlarımız görevlerine devam eder. Beyin, göz sinir hücreleri, böbrek, karaciğer gibi bazı organlarımız kendini yenileyemez. Bu organlarımız da yedek hücreler vardır. Misal böbrek dokusunun onda dokuzu hasar görse de normal böbrek fonksiyonları normal şartlarda yerine getirilebilir. Yaşlandıkça bu rezerv hücrelerimiz azalır, mevcut hücreler de daha dayanıksız olur. Hastalığa yatkınlığımız oluşur.

İşte bu dengeyi aşırı bozan, hücrelere hasar veren her türlü hal, hastalık nedenidir. Vücudun kendisinden kaynaklanabilir veya dış etkilere bağlı olabilir. Travmalar, afetler, sıcak, soğuk, ışık, besin azlığı/çokluğu, susuzluk, mikrop ve parazitler, otoimmunite veya idiyopatik nedenlerle hasta oluruz.