Yaşadığımız coğrafyada var olan, fakat farkında olmadığımız, bir “etkileşim zinciri” ekosistemimizin özelliklerini belirlemekte.
Mesela canlılar arasında var olan bir “beslenme etkileşimi” sayesinde, içinde bulunduğumuz coğrafyanın bitki örtüsü, hayvanların sayıları ve cinsleri hatta iklimimiz belirlenmekte imiş.
İnternette seyrettiğim bir videoda verilen bilgiler çok ilginç. Ben bu olayın videosunu izlerken biyolojik sistemde olduğu gibi sosyolojik ve siyasi gelişmelerde de böyle bir “etkileşim zinciri” olduğunu düşündüm.
***
İsterseniz önce ABD’de yaşanan olayı okuyalım:
Amerika’da bulunan Yellowstone Milli Parkı‘na, gereğinden fazla sayıda artan geyik sayısını kontrol altına alabilmek için (70 yıl aradan sonra) kurtlar salındı.
Ancak kimsenin tahmin edemeyeceği bir durum ortaya çıktı: Kurtlar nehirleri ve muazzam bir alanın fiziksel coğrafyasını değiştirdi.
Bu nasıl oldu?
Dünyanın ilk ve en eski milli parkı Yellowstone‘nun alanı, İstanbul ve Kocaeli’nin alanlarının toplamından bile biraz fazla. İşte burada kurtların geri salındığı 1995 yılından itibaren bir dizi gelişmeler gözlendi.
“Hepimiz biliyoruz ki kurtlar bazı hayvanları öldürür, fakat birçoğuna hayat verdikleri az bilinen bir gerçektir.
Kurtlar dönmeden önce (70 yıldır yoktular) onları avlayacak bir şey olmadığı için, insanların tüm çabalarına rağmen, geyiklerin sayısı arttıkça arttı ve otlayarak bitki örtüsünü neredeyse yok derecede azalttılar, tümünü yediler.
Fakat sayıları az olmasına rağmen kurtlar döner dönmez önemli etkileri gözükmeye başladı.
Başlangıçta kurtlar geyiklerin bir kısmını öldürdüler, fakat önemli olan şey bu değildi. Daha da önemlisi geyiklerin davranışlarında değişikliğe sebep oldular. Geyikler, kurtlar tarafından kolayca tuzağa düşürülebilecekleri yerlerden özellikle vadi ve boğazlardan uzak durmaya başladılar. Ve bu yerler anında yeniden canlanmaya başladı. Bazı alanlarda ağaçların boyu sadece 6 yılda dörde katlandı. Çıplak vadi yamaçları çabucak söğüt ve kavak ormanları haline geldi.
Bunlar olmaya başladığı andan itibaren kuşlar gelmeye başladı. Ötücü kuşların ve göçmen kuşların sayısı çok arttı.
Kunduzların sayısı artmaya başladı, çünkü kunduzlar ağaç yemeyi çok sever. Ve kunduzlar da kurtlar gibi ekosistem mühendisleridir, diğer türler için nişler (habitatlar içerisinde kendine has fiziki bütünlük taşıyan alanlar) yaratır. İnşa ettikleri bentler su samurları, misk sıçanları, ördekler, balıklar, sürüngenler ve amfibiler (hem karada, hem suda yaşayabilen hayvanlar) için yaşama alanı yaratır.
Kurtlar çakalları öldürdü ve bunun sonucunda tavşanların ve farelerin sayısı arttı. Bu daha fazla şahin, daha fazla gelincik, daha fazla tilki ve daha fazla porsuk demektir.
Kurtların bıraktığı leşleri yemek için kargalar ve kartallar geldi. Onlarla ayılar da beslendi. Onların popülasyonu da kısmen arttı. Çünkü canlanan çalılıklarda daha fazla böğürtlen vardı. Ve ayılar geyik yavrularının bazılarını öldürerek kurtların yarattığı etkiyi güçlendirdi.
Fakat asıl ilginç olan şeye yeni geldik. Kurtlar nehirlerin davranışını da değiştirdi.
Geyiklerin uzaklara sürülmesi ve vadi yamaçlarında bitki örtüsünün yeniden canlanmasıyla erozyonlar ve kıyıların çöküşü azaldı, çünkü bitki örtüsü artık daha sabitti.
Nehirler daha az menderes (birbirini izleyen U veya S biçimli büklümler) yapmaya başladı. Daha az erozyon olduğundan kanallar daraldı, daha çok havuz ve kumul oluştu. Bunların her biri habitatlar (organizmaların yaşadığı ve geliştiği yerler) için harikaydı.
Böylece az sayıda olmalarına rağmen kurtlar sadece Yellowstone Milli Parkı‘nın eko-sistemini dönüştürmekle kalmadı, bu devasa alanın fiziksel coğrafyasını da değiştirdi.”
*****
TÜRKİYE’DE KURTLARIN DÖNÜŞÜ
Türkiye’de siyasi ve sosyal coğrafyamız son 12 yılda önemli ölçüde değişti. Kurtların, dar bir alana hapsedilmesiyle, coğrafya içinde etkinliği sıfırlandığı için geyiklerin sayısı hızla arttı.
İlk başta bu güzel bir görüntü idi. Ne de olsa geyikler kurtlara nazaran daha sevimli yaratıklardı. Ancak kendilerini engelleyecek kurt kalmadığı için, sayıları olağan dışı bir şekilde arttı.
Siyasi ve sosyal coğrafyamızda ne kadar mümbit arazi ve yeşil alan varsa bu geyikler tarafından tüketildi.
Öte yandan kurtların olmayışı sebebiyle, ülkenin bir bölümünde hâkimiyet kurmak isteyen çakalların sayısı ve cüretleri arttı. TV kanallarının çoğunda, bu çakalların ulumaları işitilmekte.
Siyasi ve sosyolojik coğrafyamızın koruyucusu olan doğal yapının bozulması sebebiyle de sınırlarımızda geçirgenlik, ahlaki yapımızda erozyon, hukuk yapısında çöküntüler, dini anlayışımızda taşlaşma yaşıyoruz.
Bütün bunları gören ve fakat hapsoldukları dar alandan çıkamayan kurtlar acı ve çaresizlik içinde kıvranmakta.
Oysaki Türkiye’nin sosyal ve siyasi yapısının normalleşmesi, kendi ekosistemine yeniden kavuşması kurtların dönüşüne bağlı.
Bu kadar tahribattan sonra geri dönüşü sağlamanın mümkün olmadığını, verilen hasar ve zararın telafi edilmesinin uzun yıllar alacağını düşünen karamsarlara tek bir sözüm var:
Bırakın kurtlar geri dönsün. Gerisi kendiliğinden gelecektir.
Bir etkileşim zinciri içinde her şey çok kısa zamanda düzelecektir.