Üstad Karakoç’u Ziyaret

88

 

Cağaloğlu Babıali’likten çıkıyor, kültür, sanat ve medeniyet hareketliliğinden soyutlanıyor artık. Turizme açılıyor. Dolayısıyla her taraf otel, meyhane, lokanta ve hediyelik eşya satan yerler oluyor. Diriliş de bundan nasibini aldı. Neredeyse çeyrek asırdır veya hep Cağaloğlu’nda bulunan Sezai Karakoç ve Diriliş Yayınları, ofislerinin bulunduğu binanın otel olacağı gerekçesiyle Cağaloğlu’ndan ayrılarak Fındıkzade’ye taşındı. Bir bakıma Üstad’ın evine ve Yüce Diriliş Partisi’ne yakın olması bakımından bir avantaj. Birkaç defa Üstadı yeni yazıhanesinde ziyarete gittim. Kendisi de yeni yerinden memnun ve mutlu. Bir kere çok daha büyük. Tarifi kolay. Ulaşılması rahat. Yine mütevazı bir mekan Diriliş Yayınları. Bazen konuk çok olunca yer bulmakta değil ama, oturmak için sandalye bulmakta zorlanılıyor.

İSLAM KARDEŞLİĞİNİN EHEMMİYETİ

Kısa adı ESKADER olan Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin yeni yönetimiyle birlikte ziyarete gittik. Sezai Karakoç her zamankinin fevkinde daha

bir mutlu, daha bir şık, daha bir keyif içendeydi. Sohbeti gibi yüzü de aydınlıktı. Hayatta olanlardan isim zikredilerek sorulan bütün suallere, “gıybet” olur diye  düşünmüş olsa gerek ki hep genelleyerek cevap verdi. Türkçe’ye sahip çıkmanın ve önceliği İslam Coğrafyasına ve kardeşliğine vermenin ehemmiyeti üzerinde hassasiyetle durdu. Keşke hatıralarını yazmayı sürdürse, daha önce kaleme aldıklarıyla iktifa etmese.

ATAÇ KONUŞTUĞU GİBİ YAZMAZDI

Laf lafı açtı, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki günlere geldi. Mehmet Şevket Eygi de aynı fakültede öğrenci söz konusu yıllarda. Demokrat Parti iktidarda ve ilk sivil Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan. Mülkiye öğrencisi Mehmet Şevket Eygi Fransız Kültür Merkezi’nde çalışıyor. Zaman zaman da Nurullah Ataç da buraya gelerek araştırmalar yapıyor, aradığı kitap, dergi veya ansiklopedileri bulmaya çalışıyor. Ataç zaman zaman Şevket Eygi’nin kendisine gösterdiği ilgiden memnun ve mutlu “Teşekkür ederim efendim. Berhudar olun. Bana zaman ayırmak lütfunda bulundunuz. Minnettarım.” diyor. Sezai Karakoç bunu hatırlattı ve dedi ki:

-Nurullah Ataç senin-benim gibi konuşurdu. Hatta kibardı, iltifat ederdi. Ama yazıya gelince öyle değildi. Konuştuğu gibi yazmazdı, yazamazdı!

-Peki nasıl yazardı?

-Sözlüklere bakar, bizim uydurmaca dediğimiz, onların Öztürkçe dediği her kelimeyi sözlüğe bakarak değiştirirdi. Yani yazıyı normal yazar, sonra kelime kelime öztürkçelerini bularak değiştirirdi. Yoksa konuşması herkesin anlayacağı bir dil, bir üslup içindeydi. Bir nevi yazısını öztürkçeye tercüme ederdi.

NECİP FAZIL’IN DİLİNE DÜŞMEK

Konuklar büyük bir dikkatle dinliyoruz üstadı. Yıl 1955. Osman Yüksel Serdengeçti Necip Fazıl Kısakürek’in Sonsuzluk Kervanı adlı şiir kitabını yayınlıyor. Necip Fazıl’ın Sonsuzluk Kervanı’nda önce poetika diye bir kısım var. İdeolocya Örgüsü’nün şiir ve sanat kısmı. Poetika bölümünde Şair, Şiir, Şiirde Usul, Gaye, Unsurlar, Kütük ve Nakış, Şekil ve Kalıplar, Cemiyet, Hayat, Din, Dil, Müspet İlimler ve Devlet; sanat ve nesirle örtüştürülmeye çalışılıyor.

Nurullah Ataç ise o yıllarda CHP çizgisinde yayın yapan Cemil Sait Barlas’ın (Sabah Yazarı Mehmet Barlas’ın babası) Son Havadis Gazetesi’nde yazıyor. Cemil Sait Barlas daha sonra Son Havadis’i sattı ve gazete sağ, muhafazakar, milliyetçi bir hat takip etti. Nurullah Ataç Son Havadis’teki köşesinde Sonsuzluk Kervanı’nı ve Necip Fazıl Kısakürek’i eleştiriyor. Poetika’dan yola çıkarak şiiri söz konusu etmeden öyle tenkid ediyor ki kitabın ve yazarın ne gericiliği, ne mürteciliği, ne örümcek kafalı olduğu, batı edebiyatını hiç ama hiç bilmediklerini, kendilerini yenilemediklerini, eskiye büyük bir özlem içinde olduklarını ileri sürüyor!.

Sezai Karakoç ve arkadaşları ise yayınladıkları dergide Sonsuzluk Kervanı hakkında Türk Şiiri’nde yeni bir dönem açıldığını savunan yazılar neşrediyorlar. Nurullah Ataç bir kere daha eleştirerek adeta yaylım ateşi açıyor Necip Fazıl’la Sonsuzluk Kervanı’na. Bu kitap daha sonra “Çile” ismiyle defalarca yayınlanacak. Sezai Karakoç yine cevap veriyor Nurullah Ataç’a. Son Havadis’teki köşesinde bir üçüncü yazı daha yazıyor Nurullah Ataç. Ancak Sezai Karakoç ve arkadaşlarının parası kalmamıştır, kaynak bulamayınca dergilerini çıkaramıyorlar ve gerekli cevabı da veremiyorlar. Üstad Ankara’ya geliyor, Sezai Karakoç ile birliktedir:

-Üstadım Nurullah Ataç Son Havadis’te size ve Sonsuzluk Kervanı’na adeta savaş açtı, ne gericiliğinizi, ne de..

Üstadın tikleri artmıştır, ancak soğukkanlığını yitirmemiştir. “Getirin o yazıları bir göreyim “falan da dememiştir.

-Tamam tamam.. kağıt kalem al getir ve hemen yazmaya başla..

Necip Fazıl’ın en hafif kelimesi “köpek” olarak yer alıyor. Cevap yakışan bir hakaret içeriyor ama bir edebi üslup içinde ve şiir gibi bir dille. Muhatabı okuyunca ya mahkemeye gitmesi gerek, ya da aynısıyla cevap vermesi icabediyor bu yazıya. Ancak Nurullah Ataç yazıyı okuduktan sonra Necip Fazıl’la tartışmamayı tercih ediyor ve cevap da vermiyor.

MEDRESE, MEKTEP VE OKUL DEĞİŞİMİ

O yıllarda hayatta olan ünlü şair ve edebiyatımızın önemli ismi Yahya Kemal Bayatlı Celal Bayar Cumhurbaşkanı olunca kutluyor. Nurullah Ataç ise tam tersi bundan rahatsız oluyor. Odasındaki Yahya Kemal resmini kaldırıp, tuvaletine asıyor. Nuri Pakdil de o günlerin yeni filizlenen, fidana durmuş bir edebiyatçı, sanatkarı ve şairi. Nurullah Ataç’ın Büyükdoğucu bilinen Nuri Pakdil’e Son Havadis’te sahip çıkması herkesi şaşırtıyor. Nurullah Ataç ve Nuri Pakdil ortak bir dil kullanıyorlar ama, arka planda her ikisinin de Maraşlı olduğu gözden

kaçıyor. Hemşehricilik böyle bir şey. Sezai Karakoç diyor ki sohbetinde:

-Dilimizden islami kelimeleri atarsak ortaya ulusalcılık çıkar. Dolayısıyla islami kelime ve deyimleri kullanmak ve yaşatmak durumundayız. Nuri Pakdil bizim dünyamızın insanıdır, yazarıdır.

Türkçe ve dilimiz konusunda duyarlı Sezai Karakoç. İslami kelimeler ile alakalı hassas. Yanlışları buna örnek olarak veriyor:

-Eskiden “medrese” denirdi. Okunulan, yazılan ve konuşulan yer anlamındadır. Sonra medreseyi “mektep” yaptılar. Mektep de Arapça bir kelime ve aslı ketebedir. Yani yazılan yer anlamında kullanılır. Medresenin tam karşılığı değildir yine de. Mektep de olmadı en sonunda “okul” dediler. Bu da Fransızca bir kelime “ekol”den geliyor. Okul da medresinin anlamını yüklenemiyor, yerine malesef getiremiyor. Bundan amaç islamı kelimeleri hayatımızdan çıkarmaktır.

Maruf, arif, bilge, eren ve bilen kişilerle ev ve iş yerlerindeki sohbetler 1950 ve 1960 yıllarının gençliğine adeta bir ikinci üniversite gibiydi. Bundan nasiplenen onca ülke yönetiminde sorumluluk almış insanımız, aydınımız, bürokratımız, kamu ve sivil yöneticimiz ile politikacılarımız vardır. Sezai Karakoç Üstadın sohbetleri o günün bir mirası ve geleneğidir.

-Üstad ülke nüfusumuz 80 milyona yaklaştı ama okuyan insan sayısı gibi, basılan kitap ve dergi sayısı da hızla düştü. 70’li yıllarda bile en az 5000 basan bir kitap eğer şiir, deneme, araştırma, tez, öykü ise kimse basmıyor. Roman olunca ve satış güvencesi varsa belki basıyorlar. Okuyan insan ve basılan kitap sayımızı günümüzde nasıl değerlendirirsiniz?

DÜN BİRKAÇ TANE İDİ BUGÜN BİNLERCE

-Eskiden birkaç yayınevimiz vardı. Yağmur, Bedir, Sönmez gibi. Karşı tarafta ise onlarca yayınevi mevcuttu. Dedikleriniz doğru ama bugün yayınevlerimizin sayısı da binlerceye ulaştı. Rahmetli Yağmur Yayınevi’nin Sahibi İsmail Dayı Bey bir kitabı basmak için bütün Anadoludaki kitapçıları teker teker dolaşır, siparişler alır, basıp basmaya ondan sonra karar verirdi. Benim de başıma geldi. Mehmet Akif çalışmam, Bedir Yayınevi’nde yayınlanacaktı. Muhittin Nalbantoğlu  “Safahat’ın telif hakları İnkılap’da, bu kadar çok örnek şiir basamazsınız. Yoksa tazminat davası açılır” deyince Mehmet Şevket Eygi vazgeçti. Yoksa böyle bir dizi başlatılacaktı. Bir kitabın basılması ister istemez bir yıl falan erteleniyordu. Bana göre bugün çok kitap basılıyor, çok yayınevi var ve her tarafa ulaşabiliniyor.

Sohbet güzeldi ama bizden sonra gelen konuklara da fırsat vermemiz gerekiyordu. “Üstad üç kitabınızı Prof. Dr. Muhammed Şerif Babahan’a verdim. Özbek Türkçesi’ne tercüme edecek. Taşkent’teki üniversite hocalarıyla birlikte bir durum muhasebesi yapıyorlar. Tercüme tamamlanınca size bilgi vereceğim. İnşallah yayınlanınca da takdim ederler.” Üstad Sezai Karakoç “evet” demedi, “hayır” da demedi. Ancak bana “evet”e yakın gibi geldi. Vedalaşıp ayrıldık.

Bütün ramazan boyu Sezai Karakoç okudum. Diriliş ile meşgul oldum. İyi ki var.