Tabiata, Eve, Ana Dile, İnsana ve Allah’a Dönüş

96

 

İstanbul’a 1950’li yıllarda ilk geldiğimde şehirlerarası otobüsler Avrupa tarafında Sirkeci’den, Anadolu yakasında da Harem’den kalkardı. Harem hep devam etti. Bir müddet sonra Sirkeci kafi gelmeyince Anadolu’ya kentlerarası otobüsler özellikle Aksaray ve Laleli’den hareket etmeye başladı. Kentin nüfusu katlanarak artınca şehirlerarası otobüsler bu defa Topkapı’ya taşındı. Burası geniş bir alandı. Surların hemen dışında idi. Tarihi dokusu itibariyle dikkat çekerdi. Bir nevi gerçek İstanbul’a giriş kapısıydı. Bu da kafi gelmeyince otogar bugün de olduğu gibi Esenler’e çekildi.

Topkapı’daki geniş alan peki ne olacaktı? Allah’tan bu kararı o günkü yöneticiler vermişti, bugüne kalsaydı gökdelen ve AVM’ler bitiverirdi birbiri ardından. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş Topkapı’daki otogar alanını İstanbul’un vizyonuna, tarihi geçmişine ve değerlerine uygun olarak yeniden dizayn ettirdi. İstanbul’un fethine tanıklık eden bu alanı imrenilecek hale koydu, asude bir iklim yaşattı. Tarih yeniden çağrışım yaptı bu girişimle. Topkapı Kültür Parkı adıyla tarihin insanımızla, tabiatın hayatla, şehrin kocaman bir alanla buluştuğu bir mekan meydana getirildi. Bir yanda muhteşem Panorama 1453 Tarih Müzesi, karşı yakasında ise amfi tiyatrosuyla birlikte Türk Dünyası Kültür Mahallesi inşa edildi.

YEDİ DEVLET BİR MİLLET

Azerbaycan, Balkanevi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kafkasevi, Kazakistan, Kırgızistan, Başkurdistan, Özbekistan, Tataristan ve Türkmenistan kültür ve sanat organizasyonuyla Türk Dünyası Kültürevleri oluşturuldu. Ortaklaşa etkinlikler düzenlenmeye başlandı. Nevruz ve Sabantoy gibi bayramlar burada coşkuyla kutlandı. Tarih ile kültür, tabiat ile insan burada birleşerek dün, bugün ve yarını paylaşmaya çalıştı. Zinnet Restorantla Türk Dünyası lezzetleri sunuldu. Kadim kültürümüz Türkistan’dan adeta Topkapı’ya taşındı. Anadolu ve batıya yol açıldı. Sabantoy’da nağmelerle Ortaasyaya uzandık. Manas Destanını yaşadık. Türk Dünyası Mutfak kültürümüzün en güzel örnekleri olan legmen, Özbek pilavı, buharda mantı, çüçüre, göşnan gibi unuttuğumuz lezzetleri hatırladık.

Başkurdistan Kültür Bakanı gelmişti geçen sene. Bir milli gün kutlamasında sabantoy ile mutluluk yaşadık, bölge müziğini yaşadık, Rusya’ya bağlı bu özerk cumhuriyeti yakından tanıdık. Hemen bir sivil platform kurduk sonrasında. Şeref  Başkanı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş oldu. Prof. Dr. Ergin Kısakürek, Can Akgün, Nevzat Gökalp gibi sekiz kadar aydınımızın oluşturduğu sivil inisiyafin başına bendenizi getirdiler. Başkurt Prof. Dr. Zeki Velidi Toğan ile alakalı birkaç ayrı yerde programlar gerçekleştirdik. Temsilciler değiştikçe herşey ters yüz oldu maalesef. Kültür AŞ’nin “Vefatının 6. Yıldönümünde Cengiz Aytmatov’u Anma Toplantısı” moralimi düzeltti. Keşke her hafta böyle etkinlikler olsa. Çünkü fiziki mekan ve imkanlar buna müsait.

TÜRKİSTAN’DAN ATLARLA AYRILDIK UÇAKLARLA DÖNÜYORUZ

Türk Dünyası Eğitim Kültür Merkezi TÜRKDEM, Ertuğrul Gazi Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu ve Türk Dünyası Eğitim ve Kültür Araştırma Merkezi de katkı verdi. Kültür AŞ toplantı salonunda Cengiz Aytmatov’un bir slayt gösteri oldu. Kültür AŞ İdari İşler Müdürü Salih Doğan açılışı, Kırgızistan Konsolosu Abdullatif Jurayev, Kırgızistan Dostluk ve Kültür Derneği Başkanı Aybek Sarıgül selamlama konuşması yaptı. Toplantı panel olarak düşünülmüştü. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Türk Dünyası Aksakalı olarak “İman, dürüstlük ve vefa böyle bir etkinliği gerçekleştirdi. Türk Dünyasının ortak dili İstanbul Türkçesidir. Cengiz Aytmatof bunun en güzel örneğini vermiş ve savunmuştur. Din, dil ve tarih üzerinde duyarlılıkla durulması gereken üç önemli kilometre taşıdır.”dedi.

Değerli dostum Prof. Dr. Abdulvahap Kara Cengiz Aytmatov’un ruhunun bizimle  olduğunu hatırlatarak, yazarın Türk Dünyasının ortak değerlerini ortaya  çıkardığını ve diri tuttuğunu belirterek Cengiz Aytmatov’un ders kitaplarımıza girmesini salık verdi. Sonra da dedi ki “Türk Dünyası’nın bir Nobeli olmalı artık.” Esasına bakılırsa geç bile kalındı. Düşünce ve fikir hayatımızın yeniden bir  medeniyet tasavvuru içinde olması için bu çok önem arz ediyor.

Toplantıda konuşalan bir husus ise Cengiz Aytmatov’un bir yazar, romancı, hikayeci, edebiyatçı ve diplomat olarak önce SSCB’nin sonra Rusya’nın Lüksemburg Büyükelçisi olarak hizmet vermesiydi. Esasında bu husus Türkiye Cumhuriyeti kurulurken bunun en bariz örnekleri yaşanmış, Abdulhak Hamit Tarhan, Yahya Kemal Bayatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Hamdullah Suphi Tanrıöver’in de büyükelçi olarak doğuda ve batıda görev yaptığı unutulmamalı. Ülkemizi de yüz akı ile temsil etmişlerdir. Dileğimiz bu uygulamanın yeniden hayata geçirilmesidir.

TOPRAK ANA VE ÖTÜKEN

Kırgızistan eski Dışişleri bakanı ve Cengiz Aytmatov’un oğlu Askar Bey de Prof. Dr. Nadir Devlet’ten sonra konuştu. Acaba “askar” ismi ne anlam taşıyordu. Prof. Dr. A. Kara “yüce, yüksek manasında kullanılıyor, asker anlamında değil” deyince kelime dağarcığımıza bir kelime daha kattık böylece. Askar Akayev şöyle  konuştu:

“-Onurlu bir yük omuzumda duruyor. Bu toplantıyı Bişkek’te yapacaktık, İstanbul ağır bastı tercihimizde. Babam Cengiz Aytmatov bir Türk yazarı. Kırgız Türkü de diyebiliriz. Bir çok Rus yazarından daha iyi Rusça bilir, yazar ve konuşurdu. Bugün babamın Kırgızistan Atabek’teki mezarına Kırgızistan’dan çok  Türkiye’den ziyaretçi geliyor, Kur’an okuyor ve dua ediyor.”

Askar Akayev, 1970’li yıllarda SSCB’nin Türk Birliği’nin manüple ettiğini hatırlatarak “1976 yılında Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği’ne gittim. Halil Akıncı Bey’e “Ben Kırgız Türküyüm” dedim. Bu bir mucizeydi o günkü şartlar düşünüldüğünde. Babam Cengiz Aytmatov sağlığında da, vefatından sonra da Türk Birliği’ne ve Türkçe’ye hizmetini sürdürüyor. Türk Dünyası bir ve  beraber olmalı, gelişmeli ve birleşmelidir. Ben de babamın yolundayım. Cengiz  Aytmatov’un eserleri okundukça bu ideal gerçekleşecek ve babam da bizimle birlikte olmaya devam edecektir.” Ötüken Yayınevi büyük bir vefa göstererek

Cengiz Aytmatov’un çok önemli bir eseri olan Toprak Ana’yı bütün katılımcılara  hediye etti. Halen de Cengiz Aytmatov’un bütün eserlerini yayınlamayı sürdürüyor.

“RUSÇA İLİM DİLİ, ANA DİL İSE TÜRKÇE”

Toplantıda çok sayıda gazeteci ve televizyon kamerası da vardı. Hepsi birbiri ardından Askar Aytmatov ile röportaj yapmaya sıraya girdi. Sonra Topkapı Türk Dünyası Kültür Mahallesi’ndeki Kırgızistan Evi’ne girdik. Çadır Kırgızistan Parlamentosu tarafından hediye edilmiş. Burada Kırgız yazılı ve sözlü edebiyatından örnekler ve Aytmatov’un külliyatıyla Kırgız Edebiyat Köşesi ve Müzesi oluşturulmuş. Çadırda Orta Asya Türk Kültürü’nde olduğu gibi, Kırgız sosyal hayatının vazgeçilmezlerinden olan at oyunları ve güreşlerine, ulak oyunlarına ait tablolar, geyik ayağından yapılırmış özel at kamçıları, keçeden üretilmiş el yapımı çapanlar(saygın konuklara giydirilen bir tür kaftan), terlikler,  kalpaklar, şırdaklar(el halısı), Kırgız el becerilerinin numune örneklerine kadar çok şeyi izlemek mümkün. Fotoğraflarda ise Ulupamir Kültür Şöleni, halk oyunları, at yarışları, ulak, ozan atışmalarını gördük. Çadır yazın serin, kışın sıcak  oluyormuş.

Askar Akayev’e sordum “Kırgız Bayrağındaki geometrik şekile ne diyorsunuz?” dedim. Adı Tündük imiş. Bişkek’te katıldığım Cengiz Aytmatov Formu’nda Rusların ısrarla kendi dillerini öne çıkarmasının nedenini anlamak istedim. Bakın ne dedi: “Rusça bir ilim dili. Aşırı milliyetçiler gibi Rusçayı algılayamayız. Bizim ana dilimiz ise Kırgız Türkçesidir. Türk Dünyası için de Türkçe; ortak dildir.” Cevap yarınını görebilen bir Türk diplomatına ve aydınına yakışır bir şekildeydi. Dedim ki:

AYTMATOV’UN YENİ BİR ESERİ BULUNDU

-Cengiz Aytmatov mankurtlaşmaya karşı çıkmıştır. Ayrıca bütün eserlerinde ana tema insana, tabiata, aileye, ana dile ve Allah’a dönüş olarak veriliyor özetle.

-Doğrudur. 176 dile tercüme edilen eserlerin masajı öyledir. Yeni bir eseri daha bulundu. Bunun da yayını için çalışıyoruz.

Çadırda özbek pilavı yedik, ayran içtik. Ama ayrı düşmedik, birliğimizi kenetleştirdik. Aynı akşam Askar Akayev Eskişehir’e gitmek üzere yola çıktı. Kendisini uğurladık. Ben Kültür AŞ yöneticilerine ise “Türk Dünyası Kültür Mahallesi’nde her hafta bir ülke bir etkinlik yapmalı bu kadar imkan ve kadroyla” dedim. Onlar da öyle bir özlem içinde oldukların belirttiler.

Moskova ve St. Petersbug’dan konuklarımız da vardı. İbrahim Taşören ve Hakan Şanlı ile birlikte önce Türk Dünyası hediyelik eşya merkezine uğradık, sonra tarihimizi, kültürümüzü yaşadığımız eski otogarda Türk Dünyası Kültür Mahallesi’ndeki Zinnet Restorantta buharda mantı yedik. Türk dünyası Kültür Mahallesi’nde lamba, fitil, gazyağı ve kibrit var ama bir türlü lambayı yakmayı beceremiyoruz. Belki bu vesile olur dilerim.