Karayolunda yol kesip kimlik kontrolü yapmak, kanuna aykırı durumları olanları tespit edip hakkında işlem yapmak devletin görevidir. Devlet bu işlevini, polis, asker ve jandarma gibi güvenlik memurları aracılığıyla yürütür. Görev, devletin görevlendirmediği kişiler tarafından yapılıyorsa, paralel devlet var demektir.
Devlet, kendi rızâsı ve izni ile oluşturduğu bir başka paralel devlete bağlı olduğu iddia edilen görevlileri hallaç pamuğu gibi atarak, oradan-oraya sürerken, ülkenin bir kesiminde devlet tarafından görevlendirilmeyen kişiler tarafından yol kesilmesi, kontroller yapılması ne anlama geliyor?
İki ihtimalden söz edilebilir:
1-Devlet, bir takım kişileri taşeron olarak kullanıyor.
2-Ülkenin bir bölgesinde paralel devlet vardır.
Acaba hangisi?
‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’ kabilinden zor bir soru oldu galiba. Affedersiniz…
Şâyet ikinci paralel devlet varsa, onun da inine girmek için yeni bir 17 Aralık olayları yaşanmasını bekleyebiliriz. 17 Aralık 2014’e şunun şurasında ne kaldı ki?
Devletin kendisi, ülkenin bir bölümünde ‘Yassah hemşerim‘ uyarısı ile yolları geçişe kapatıp, huzur ve sükûneti, can ve mal güvenliğini koruma altına aldığını düşünürken, bir başka bölümü ile ilgilenmeyişinin mâkul bir izahını bulmak çok zor ise de… Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini…
Devletin valisi; ‘Devletin yolu kesilir mi?’ Diye soruyor. Sayın Vali haklıdır. Devletin yolu ancak devlet tarafından kesilir. Vaktiyle devletin bir başka valisi de; ‘Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm faydalı bir şeyse onu da biz getiririz, size ne oluyor?’ Dememiş miydi?
Çok şükür günümüzde; ‘Devleti bölmek gerekiyorsa, bölünmek iyi bir şeyse biz böleriz. Size ne oluyor?’ Diyen yok. Olsaydı, sıfır almış öğrenci gibi yerimize oturmak mecburiyetinde kalırdık.
Şom ağızlılar ve bozguncular, farklı bir ihtimalden söz ediyorlar: Güya yol kesenler, kendilerine verilen sözler yerine getirilmemiş de onun için eylem yapıyorlarmış.
‘Eylem‘ denilen oluşum, İstanbul’da yasak da orada niye serbest ki?
Çözüm sürecinin ne tür pazarlıklarla başlatılıp ne tâvizler verildiği gizli tutulursa, herkes muhayyile gücünün elverdiği ölçüde ihtimaller üretip kafa karıştırmaya, iri iri endişelere dibi kırmızı mumlu dâvetiyeler çıkarmaya devam eder…
Tutamazsınız, önleyemezsiniz…
‘Bilinenden bilinmeyene ergi metodu‘ ile hareket edildiğinde bâzı ipuçları elde etmek mümkünse de her zaman sağlıklı sonuçlara ulaşılamayabilir. Birileri kazara yanlış sonuçlara ulaşır, fitne çıkarmış olur.
Fitneler önce huzuru, sonra da devletin düzenini bozar.
‘Özgüvenlik güçleri‘ bölge halkının can ve mal güvenliğini sağlıyor. Bu bilinenden hareketle yola çıkanlar bölgede; (ne demekse?) ‘özyönetim‘ de oluşturulduğunu söylüyorlar.
Onlar, o şom ağızlılar; ‘Ya bendensin ya da düşmansın‘ ayırımcılığı ile dışlananlar… ‘düşman‘ olduğunu bu vesile öğrenenlerin söyledikleri… ciddiye alınabilir mi?
Doğru mu söylüyorlar, yalan mı – yanlış mı?
Bilgi sahibi olunmadan kanaat sâhibi olunamayacağı prensibine inananlar; aza koyuyorlar dolmuyor, çoğa koyuyorlar almıyor.
‘Bakalım ne olacak?’ diyerek beklemek ise tahammülü güç bir işkence.
Ne olduğunu gördüğümüz zaman iş işten geçmiş olacak.
Bakın şom ağızlar, oradan; ‘İş işten geçti bile, Günaydın…‘ Diyorlar.
Tokadı hak ediyorlar. Tokat ne demek? Onlara Osmanlı tokadı gerek…
……………..
Ümidimiz, adına ‘cumhurbaşkanlığı seçimi‘ diyebileceğimiz tepenin ardında.
O tepenin ardında da umduğumuzu bulamaz isek, dinleyin ‘düşman‘, ‘marjinal‘ ve de ‘paranoyak‘ ilan edilenlerdeki vâveylayı…
Ve de… seyreyleyin gümbürtüyü…
Merdivenden yuvarlanan kaftanın içinde ‘muktedir’ biri olabilir.