“Şudur benim cihanda en beğendiğim meslek;
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek”
M. AKİF
Biz tarihçiler tarih derslerinde, din görevlileri camilerde, sivil ve siyasi temsilciler kendi mekânlarında; Fatihleri, Yavuzları, Kanunileri ve ecdadın yapıp ettiklerini anlata anlata bitiremedik. Son kurmuş olduğumuz devletin banisi Atatürk‘ten başka düşmanla anladığı dilden konuşan adam da yetiştiremedik.
Kimi Stalin‘in lafından ürktü, kimi Johnson‘un mektubundan. Arada milli duruş sergileyenler de oldu ama ‘Batı, Batı‘ deyince dizlerinin bağları gevşeyen kadrolarla doluydu ormanımız. Kendimize acıyarak ve acizlik terapileriyle geçti gitti zamanımız.
Sayın Başbakan‘ın Davos‘taki milli kıyamını canlı canlı izlerken öyle gaza geldim ki aklımdan Türk tarihi bir şerit gibi aktı. Zira bizim tarihimiz biraz da tavır ve devrim tarihidir. Ve hayatımızın gayesi; bu milleti tarihi misyonuna döndürme ameliyesidir.
En son şiir kasedini zevkle dinlediğim Recep Tayyip Erdoğan‘ın 7 yıl sonra tekrar dirilişi miydi bu? Yoksa kimsenin kaale almadığı dış politikamızın sözü haykırmaktan başka birşeyi kalmadığının tükenişi miydi?
Bu dönemde; askerimize çuval giydirildi ama misillemesini yapamadık.
Bu dönemde; 1.5 milyon komşumuz, kardeşimiz kadın-çoluk-çocuk demeden Irak‘ta katledildi. Ve halen katlediliyor. Sessiz kaldık, sükût ettik ve Kuzey Irak‘taki parsadan ne kapabileceğimize baktık. Ne de olsa Saddam‘ın yüzünden olmuştu her şey. Oysa Saddam’ın kemikleri bile un-ufak omaya durdu.
Bu dönemde; Çeçen cihadının üst düzey komutanları İstanbul‘da faili meşhur gizli servislerce keklik gibi avlandı.
Bu dönemde; Kuzey Kıbrıs‘ta var olan devletten vazgeçilerek Rumlarla tekrar ortak yaşama ve maceraya evet denildi.
Bu dönemde; Batı Trakya Türklerine Yunanistan‘ın tek taraflı racon koymasına izin verildi.
Bu dönemde; TBMM‘nin yarısından fazlası ve ilimizden de 4 tanesi İsrail Dostluk Gurubu‘na üye oldu. Sanki İsrail 61 yıldır devlet terörü uygulamıyormuş gibi.
Bu dönemde; biz gâvur kolası içmemeye ahd etmişken ‘sermayenin dini – imanı olmaz‘ diye Yahudi şirketlerine özelleştirme ballı lokmalarını ve GAP‘ın kaymaklı baklavalarını gümüş tepside sunmadık mı?
Bu dönemde; Dünya Yahudi Komitesi‘nden alınan Üstün Cesaret Madalyası halen konutumuzun en mutena yerinde sergilenmiyor mu?
Bu dönemde; çıkarttığımız yasalar sayesinde misyonerlik hortlamadı mı?
Bu dönemde; sıfır terör, borsa eğrisi gibi bir artıp bir azalmadı mı?
PKK ve DTP temsilcileri Kasımpaşa kabadayısı edasıyla konuşmaya başlamadı mı?
İş ortaklarımız Talabani ve Barzani, Türk Ordusuna posta koymaktan bahsetmedi mi?
Bu dönemde; Dış Politika Ali Babacan‘la Egemen Bağış‘a bırakılmadı mı? Herkes, ‘içerde saadet zincirini aile boyu nasıl sürdürürüm‘ün vurdumduymazlığında olmadı mı?
Bu dönemde; içi boşalan dindarlığa, toplumsal akıl tutulmasına ve tüketim endeksli cinnet seanslarına rağmen “Allah’tan kork ya Ömer!” deme babında kaleme alınmıştır bu yazı. Bilmek de sorumluluktur anlamamakta. Zira hükümdür; ‘İçinizde her zaman hakkı söyleyen bir topluluk bulunsun‘.
Son söz: Allahu Ekber !