“Her safhasıyla düşünülmüş, ihzar (hazırlanmış), idare ve zaferle intaç edilmiş (sonuçlanmış) olan bu harekat, Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir.
“Bu eser, Türk Milleti’nin hürriyet ve istiklal fikrinin layemut (ölümsüz bir) abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan, ilelebet mesut ve bahtiyarım.” (Nutuk, Kemal Atatürk C: II, 11. basılış, İstanbul – 1971, s. 677)
Bir Zafer Bayramı’nı daha geride bıraktık. Her yıl artan bir coşkuyla kutlayacağımız da muhakkak. Bu vesileyle belirteyim ki, 30 Ağustos 1922 zaferini daha iyi anlamanın yolu; behemehal, öncelikle zaferin bizzat başkomutanı olan şahsın kaleminden çıkmış; belgeli büyük bir eser sayılan NUTUK’u okumaktan geçer. Bu ise herkes tarafından kabul edilebilecek bir husustur.
Ama bir şartla; NUTUK’la yetinmeyerek; ona mümasil, ona benzer başka tarih eserlerini ve kaleme alınmış daha nice hatıra kitaplarını da mütalaa edip okumalıdır. Fakat, gel gör ki, NUTUK’a bakış ve yorumlayışlarda yersiz saplantılar var! Kimileri NUTUK’u hiç hesaba katmıyor! NUTUK karşısında keenlemyekün / sanki hiç yokmuş gibi bir tavır alıyorlar! Kimileri de ondan başka, hiçbir kitaba tenezzül etmiyor! Biri ifrat, öbürü tefrit! Yani biri tamamen reddediyor. Öteki; ondan başka kaynakları göz ardı ediyor! Biri yanlış yolda, öbürü çıkmazda!
Evet, Türk İstiklal Savaşı’nı her yönüyle anlamak ve kavramak için sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı meşhur NUTUK’u okumak kafi ve yeterli değil. Lakin NUTUK; okunacak diğer yakın tarih eserleri yanında, mutlaka okunması gereken ve hatta başta okunması elzem; kaynak bir eserdir. Üstelik, bizzat Cumhuriyet Tarihi’nin baş mimarı olan Mustafa Kemal tarafından kaleme alınmıştır.
Elbette Nutuk’la yetinmemeli. Ancak, Nutuk’suz da kalmamalı. Çünkü, olayların bizzat içinde yer alanların yazdıkları eser ve hatıra kitaplarını v.b. gibi başka yakın tarihe ait kitapları da, mutlaka ve muhakkak gözden geçirmek lazım. Şüphesiz, öncelik; tarihi, tarih yapanlardan dinlemek ve yazdıklarından öğrenmek icap eder.
Fakat, öyleleri de var ki, Nutuk’un; bırakın okunmasına, vitrinlerde boy göstermesine bile tahammülleri yok. Nazara verilmesinden fazlasıyla gocunmaktadırlar! İşte bu gibi ifrat tefritlerden uzak durmalı. Yani, ne sadece Nutuk’la yetinmeli, ne de Nutuk’suz kalmalı. Zira Nutuk; Milli Mücadele’nin önder şahsının; kendisi ve silah arkadaşlarının fiilen yaptıklarını ve yapılanları; bir de kalemle yazıya dökmesi; içinde bulunduğu Türk İstiklal Savaşı’nı bizzat kaleme almasıdır.
Elbette, eksikler olacak, kimi zaman da hissiyatın ağır bastığı durumlar kendisini gösterecekti. Nitekim, bunlar çok tabii ve doğaldır. Eserin bu zafiyetlerini giderecek, mevcut boşlukları dolduracak, kafamızda belirecek istifham ve soruları izale edip giderecek tek çare; başka eserlere de el atmak ve diğer kalem sahiplerine de kulak vermektir.
Çünkü, eser karşısında okur; karar mevkiindeki hakim gibidir. Hakim ve Yargıç ne kadar çok şahit ve tanık dinlerse; vereceği kararda isabet oranı, o derece yüksek olur. İşte Nutuk’a bu gözle bakmalı, baktırmalı. Değerini bu şekilde bilmeli, bildirmeli. Velhasıl, ne Nutuksuz kalmalı, ne de Nutukla yetinmeli. Çünkü:
“Nutuk bir bakıma Türk Devrimi’nin bilançosudur: Atatürk Nutuk’ta 1919’dan 1927’ye
kadar olan dönemde yaşanan acıları, çekilen sıkıntıları gözler önüne sererek gelecek nesilleri
hem bilgilendirmek hem de uyarmak istemiştir… Atatürk’ü ve Türk Devrimi’ni doğru anlamanın birinci koşulu, Nutuk’u anlayarak okumaktır.” (Nutuk’un Deşifresi, Sinan Meydan, 3. baskı, İstanbul – 2009, s.13)
Çünkü: “Söylev (yani Nutuk), emperyalist güçlerce tutsaklığa sürüklenmek istenen Türk Ulusu’nun -tarihte az rastlanır olumsuz koşullara karşın- kurtuluşunun ve Türkiye’nin toplumsal yapısında 1919 yılından 1927’ye değin aşama aşama gerçekleştirilen köklü devrimin, tarihsel belge niteliğindeki en büyük yapıtıdır. Bu yapıt (bu eser), ardı ardına gelen 1911 Trablusgarp (Libya) ve 1912 Balkan Savaşlarıyla 1914’te başlayıp birkaç cephede dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda yenik ve bitik düşmüş, bütün nesnel kaynak ve silahlarından yoksun kalmış Türk Ulusu’nun önüne düşerek üç yıldan çok süren bir bağımsızlık savaşı sonundaki yengi (yani zafer) ile ulusu kölelikten kurtaran adamın kaleminden çıkmış ve bundan 51 yıl önce onun tarafından halka okunmuştur…
“Bu bakımdan Atatürk’ün Söylev’i Türkiye’de 1919’dan sonra gerçekleşen kurtuluşun ve büyük devrimin öyküsüdür. Bu tarihsel ve anıtsal öykü; Batı emperyalizminin sömürüsü altındaki öbür ezilmiş ulusları etkileyip onların günümüze dek süregelen bağımsızlık savaşlarına da örneklik ve önderlik ettiği için, ‘mazlum halkların evrensel önderi’ nitemine (özelliğine) hak kazanan ve böylece dünya tarihinde yeni bir çağ açan adamın, Gazi Mustafa Kemal’in yaşamından en önemli bir bölümü anlatır.
Atatürk’ün büyük özen göstererek hazırladığı Nutuk sıradan bir kitap, ya da sıradan bir söylev metni değildir; Nutuk, devrim önderinin bilimsel bir titizlikle hazırladığı, temelde bir dönemi (1919 – 1927 -tarihleri arasındaki yılları-) anlatan ama aslında gelecek nesilleri uyarmayı ve uyandırmayı amaçlayan çok kapsamlı bir çalışmadır.
“Atatürk Nutuk’ta 19 Mayıs 1919 ile 20 Ekim 1927 tarihi arasındaki olayları anlatmıştır.” (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, SÖYLEV, Haz: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, C. I, 26. bs. İstanbul, 1994, s. 23’den naklen: Sinan Meydan, Nutuk’un Deşifresi 3. baskı, İstanbul, 2009 s. 30 – 31)