Arapçada ‘At bakıcı‘, Yunancada, ‘Polis‘ anlamına gelse de; siyaset; devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Daha açık anlatımla siyaset; toplumda, çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir.
İnsanın ortaya çıkışı ile birlikte siyaset; binlerce yıl yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile yönetsel gücün elde tutulması davranışlarına yön vermiştir.
Kuvvetler ayrılığı esasını ortaya koyan Montesqieu, YASAMA, YÜRÜTME VE DE YARGININ birbirlerinden ayrılması gerektiğini vurgular.
Montesqieu, yönetim tarzlarını, iklim, toprak ve yönetici ilkeye göre sınıflara ayırır.
Buna göre; büyük devletlere, sıcak iklimlere uygun düşen despotizm korkuya dayanır. Küçük devletlere uygun düşen rejim ise; demokrasidir;
Demokrasinin yönetici ilkesi erdemdir.
Bir seçimi daha geride bıraktık.
Demokratik bir seçim oldu!
Politika; Aristoteles’in deyimi ile toplumun halka dair yaptığı tüm etkinliklerdir.
Seçimden akılda kalan etkinlikleri hatırlayalım:
Sandık yolsuzluğu.
Her türlü entrika.
Trafoya giren kedi.
Su sıkan Toma’lar.
Halkı gazlayan Robocop’lar…
Ölenler.
Yaralananlar.
Kısacası, yönetenler, erdemlerini sergiledi!
Ülkemizdeki seçimleri, analiz edersek:
-Demokratik ülkelerde siyasî partilerin ana amacı; seçimleri kazanıp, iktidara gelerek halka hizmet etmektir.
-Seçimleri kazanmanın evrensel kuralları vardır ve bu kurallar her yerde geçerlidir.
– Evrensel kurallar; ülkenin sorunlarını tespit etmek ve bu sorunları ortadan kaldıracak çözüm önerilerini uygun ortam ve araçlar ile halka anlatmaktır.
-Siyasi partiler, ülkenin sorunları için üretilen çözüm yollarını halka anlatırken; ‘Bu iktidar sorunları çözemeyecek, iktidarın değişmesi gerekir‘ düşüncesi uyandırmamalıdır.
-Amaç bu olup, bu amaca ulaşmak için gayret sarf edilmeli.
-İktidar değişikliği düşünülmeden atılacak adımlar yetersiz kalır.
-Yetersiz çabalar, tabandan destek bulamaz.
-Halkın kafasındaki; ‘Bu sorunları kimse çözemez‘ düşüncesi silinirken, çözümün mümkün olduğu, tek alternatifin de siyasî hareket olduğu benimsetilmeli.
-Siyasî partilerin çözüm yollarının içinde, ülkenin zenginliğini, halkın refahını artıracak, daha fazla demokrasi sepeti de olmalı.
-Dünyanın her yerinde halkın ilk beklentisi; yoksulluğun kaldırılmasıdır.
-Bu sorun çözülmediği sürece diğer söylemlerin bir anlamı yoktur.
-İktidarı hedefleyen parti; ekonomiyi düzeltecek, gelir dağılımını eşitleyecek, aş ve iş yaratacak formülleri çok yalın bir dille halka anlatıp, kabul ettirebilmeli.
-Parti yöneticileri, ev ödevini doğru hazırlayıp, doğru sunduğunda halk; ‘Bu parti iktidara geldiğinde daha zengin, daha mutlu ve daha demokratik bir geleceğim olacak‘ diye düşünebilmeli.
-İktidara gelmek için; propaganda faaliyetleri olumsuzluklar üzerine değil, daha yapıcı, somut, akılda kalan projeler ile yürütülmeli.
-Konuşmalarda çirkin ithamlara değil, toplumu saran güzelliklere yer verilmeli.
-Kavga ve karmaşadan uzak yürütülen propaganda akılda kaldığı gibi, pozitif enerji sergileyen siyasetçiye olan inanç ve güven artar.
-Tam tersi, olumsuz propagandalar moral bozup, halkı partiden uzaklaştırır.
-Gerçekler acıdır, halk, olumsuz tekrarlardan hoşlanmaz.
-Olumsuz gelişmeler insanları umutsuzluğa sevk eder.
-Siyasetçilere düşen görev; halka umut pompalamaktır.
Umutsuzluk, Türk’e yabancı kelime olmalı, zira hem dinimizde hem milli değerlerimizde umutsuzluk kavramı yoktur.
-Gelecekten asla umut kesilmemeli, umut; halka yaşama sarılma ve çalışma isteği vermeli.
-Parti liderleri ekibi oluştururken;
*Kişilerin toplumdaki saygınlığına,
*Mesleğinin erbabı olmasına,
*Halkın millî ve manevî değerlerine saygılı olmasına,
*Siyasetin gerektirdiği enerjiye sahip olmasına,
*Genel kültürüne,
*Siyaseti, bir bilim olarak kabul edip, araştırma yapmasına,
*Menfaatini değil, halkın çıkarlarını gözetecek olmasına,
*Ahde vefa duygunsa sahip olmasına,
*Demokrasiye saygı duymasına… Dikkat etmeli.
Partiler bunların yüzde kaçını yapıyor.