26 Ağustos Tarihimizin İki Büyük Zaferinin Yıldönümüdür.

83

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferinin 951., 26 Ağustos 1922
Büyük Taarruz’un  100. Yıldönümü Kutlu
Olsun

Selçuklu Sultanı Alparslan yönetimindeki Türk ordusu, Romen
Diyojen yönetimindeki Bizans ordusunu yenerek 26 Ağustos 1071 Malazgirt
Zaferini kazandı ve Anadolu’yu Türklere vatan yaptı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk yönetimindeki Türk ordusu, 26
Ağustos 1922’de Afyon Kocatepe’den başlayan ve 9 Eylül 1922’de düşmanın
İzmir’de denize dökülmesiyle sona eren Büyük Taarruz ile Anadolu’nun sonsuza
dek Türk vatanı olarak kalması sağlandı ve aynı zamanda bu zafer

Avrupalı emperyalist güçlerin ve sömürgeler devrinin de
sonunu ilan eden bir Türk zaferidir. 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun
kapılarını Türk

Milletine açan Malazgirt Meydan Muharebesini zaferle
sonuçlandıran Türk zaferi, aynı zamanda, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun
kapılarını Hıristiyan Emperyalist düşmanlara kapatan Baş Komutanlık Meydan
Muharebesini kazanmış bir Türk zaferidir.

 

 Türk Milleti olarak
Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi hatırlamalıyız,
hatırlatmalıyız, milli bünyemizde zinde tutmalıyız. Tarihimize giderek, ondan
aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa etmeliyiz. Bizi başarılı kılan,
zaferlere ulaştıran ruh ve manayı anlamaya çalışmalıyız; bundan yüksek bir şuur
elde etmeye gayret etmeliyiz.

Bu zaferler ayında büyük milletimize düşen, zaferlerle
övünmekten daha çok, bu zaferlerin nasıl elde edildiğini, zaferlerin
arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi kavrayabilmektir. Bugün de aynı iman ve
teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini yapabilmektir.

 

Biliyoruz ki, 100 yıl önce Türk milletini devletsiz
bırakmaya karar veren Batılı emperyalistler, 100 yıl sonra bugün de takip
ettikleri, “BOP coğrafyası” ve “stratejik göç mühendisliği” projeleri ile
Türkiye’yi karıştırmak ve bölmek istiyorlar. Ama milletçe uyanık olur, bu
oyunları sezer ve vatanımıza sahip çıkarsak, 100 yıl sonra da
başaramayacaklardır…

 

Yeter ki kendine yabancılaşmamış, milli değerlerini
içselleştirmiş (dindar ya da değil, gerçek kimliğini gizleyerek ırkçılıkla
suçlama şovuna soyunanların değil ) varoluş ıstırabıyla yoğrulan ‘’can’’lara
her durum ve şartlarda daha çok ihtiyacımız var olduğunu bilelim. Millet olarak
bu netameli ve yaşlı coğrafyada güçlü kalmanın, ebedi kalmanın reçetesi, bir
bilgenin ifadesiyle ‘’Birleyerek Oluşalım’’ ifadesinde billurlaşır, gerçek
yerini alır.

Bu reçete,’’Türk Ulusal Kimliğinin’’ reçetesidir.

 

Her iki zafer Türk milletine kutlu olsun. Sultan Alparslan
ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile kahraman askerlerini rahmet, minnet ve
şükranla anıyoruz. Ruhları şad ve mekânları cennet olsun.