24 Nisan Bahanesi İle TBMM’ye Sunulan İhanet Kanunu Teklifi!

76

“Türkiye’ye ömür biçen HDP’li
Ömer Öcalan’dan sonra Garo Paylan’da sözde soykırımın tanınması için TBMM’ye
kanun teklifi vermiştir. Bu ne hadsizliktir?

 

Uyarıyoruz! TBMM Başkanlığı
sözde soykırım tanısın diye kanun teklifini kabul edemez…

 

Türk Milletini tarih önünde
mahkûm etmek istediği çok açık olan art niyetli böyle bir kanun teklifi TBMM
arşivlerine bile girmemelidir.

 

Uyan Türk uyan!”

 

Bugün 24 Nisan, Ermeni Meselesi ile ilgili bazı şeyleri yeniden
hatırlamanın zorunlu olduğuna inanıyorum”

 

Türklerin memleketi Türkiye’de ve diğer Türk yurtlarında, Türk
Milletinin karşı karşıya olduğu önemli meseleleri vardır. Bunlar hem sayıca çok
hem de büyük yoğunluklarda olduğu için başımızı kaldırıp nefes almamız pek
mümkün değildir. Zaten öyle olması da istenilmektedir…

 

Bu önemli meseleler, Atatürk’ün 1919’da dediklerinden anladığımız
üzere; zamanın kapitalist, emperyalistleri ile günümüz küreselcilerinin, isteği
ve ısrarı üzerine, devamlı olarak önümüze getirilmektedir. Bunlardan biri de;
Ermenilerle yaratılmış olan sorundur.

 

Ancak bu meselelerin, Türk Milletine karşı bir koz olarak
kullanılmasının en önemli sebebi, Türk topraklarına el konulmak istenmesidir.
Bu nedenle, sorunlar önümüze, Kürt, Ermeni, Süryani, Rum vs. gibi adlandırılan
meselelerle getirilmektedir.

 

Küresel güçlerin arkasındaki Haçlı zihniyetinin, Türklere karşı
Hristiyan ve Müslüman olsa da etnik azınlıkları kullanma arzusu, yüzyıllardır
hep ete kemiğe bürünmüştür.

 

Ermeniler, Türklerin zaafiyete dönüşmüş olan güven duygusu hakkında,
şu kanaate sahiptirler: “Türklerin güven
ve iyiniyetini bir kez bile kazanacak olursan, onlar sana tüm varlığıyla
bağlanır. Çünkü onlarda değer verme gücü vardır.”

 

Aslında bu güzel değer; günümüzdeki gelişmelere de bakacak olursak,
Türk Milleti aleyhine ağır sonuçlar doğurmaya devam etmektedir.

 

Türk yurdunda yaşayan Ermeniler, ülkeye bağlılıklarını yaptıkları
işlerle gösterip ve kendilerine verilen işleri başarı ile bitirince, Osmanlı –
Türk Devleti bu sadık vatandaşlarını sevmiş ve onları diğer tebasından daha çok
kayırmıştır. Ermenilerde bu güveni Türklerin aleyhine kullanmıştır.

 

Tarihte yaşanmış birçok olay, bir Türk devleti olan Osmanlı’nın ve
hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin; meselenin önemini kavrayamadığını bize
gösteriyor. Böyle olunca, sıradan vatandaşında meseleyi anlaması ve tedbir
alması imkânsızlaşmış oluyor.

 

Rahmetli büyükelçi Gündüz Aktan “Açık
Kriptolar”
adlı kitabında, 1973 yılında ABD’nin Los Angeles şehrinde, Asala
Ermeni Terör Örgütü’nün eylemleri başlayıncaya ve bu olayda, Dışişleri
Bakanlığından oda arkadaşı Bahadır Demir şehit oluncaya kadar, Mülkiye mezunu
olmasına ve on yıllık bakanlık tecrübesine rağmen, Ermeni meselesinden haberdar
olmadığını ifade eder. Keza bu konuda çalışan Prof. Dr. Nurşen Mazıcı’da “Bu tarihe değin, Türkiye’nin Ermeni
Sorunu’na ilişkin ne kapsamlı bir bilgisi, ne de buna bağlı bir çalışması
vardır.”
demektedir. Bu durum aslında, Türk tarafının içinde bulunduğu
durumun bir özetidir!.

 

Türkiye’de bugün, bütün rahatsızlıklara rağmen nispi bir huzur ve
güven ortamı varsa, bu yakın geçmişte taraflara bedeli acı ile ödetilmiş tehcir
ve göçler nedeni iledir.

 

Açık konuşalım; bugün PKK terörünün arkasında bile Ermeniliğini
korumuş ve kendini gizlemişlerin yoğun bir desteği vardır. Suriye ve Irak’ta
yaşayan Ermenilerin, PKK saflarında Türkiye’ye ve Türk Milletine karşı adına “terör” dediğimiz bir intikam savaşı
yürüttüğü aşikârdır. Buna Rusların desteği ve ABD, İngiltere, AB’nin suskunluğu
ile gerçekleşen Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinin işgali ve Hocalı
Soykırımı’nı da ekleyebiliriz.

 

Gelişmelere Türk Milleti açısından bakarsak, Osmanlı – Türk Devleti;
ülkesine ihanet eden ve küresel güçlerce kullanılan Ermenileri tehcir etmede,
vatandaşlarının can, mal ve namus güvenliği ile devletinin bekasını korumak
açısından son derece haklıdır. Bir devlet niçin böyle bir tedbir aldı diye
suçlanamaz… Anlaşılan odur ki; Ermenilerin ve destekçilerinin yaptıklarından
sonra elde kalan tek çare, “tehcir”
olmuştur.

 

Ama bugün bu tehcir kararı ve tehcir sırasında meydana gelen olaylar,
küresel güçler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından gündeme oturtulup bir “soykırım yalanı” anlatılırken,
nedense Ermeni vatandaşların ihanetinden ve Türk Milletinin başına gelenlerden
zerrece bahsedilmemektedir.

 

2015’te, 100. yılı gelen “Ermeni
Tehciri”
diğer tarihsel olaylar bilinmeden ve anlaşılmadan tek başına
değerlendirilemez. 1915 yılından önce “93
Harbi”
denilen Osmanlı – Rus Savaşı’nda Müslüman Türklerin başına gelenler,
Girit’teki katliamlar, 1912 Balkan Savaşı’nın Türk soykırımı ve sürgün
niteliğindeki göçleri ve de diğerleri hep bir bütünün parçalarıdır.

 

Günümüze de yansıyan “Ermeni
Meselesi”
1915’ten önce, 1878 Berlin Kongresi’nde de vardır. Buradan da
anlıyoruz ki; bu sorun Osmanlı – Türk İmparatorluğu içindeki diğer ayrılıkçı
eylemlerle, aynı özelliği taşıyan ve her aşamada çeşitli kimliklere bürünen
dönemsel olaylar bütününün bir parçasıdır. Hatırlayalım ki; 1915 Ermeni
Tehciri’nden sonra, İngiliz ve ABD desteğiyle başlayan Yunan İşgali ile Rum
tebanın ihaneti ve “Mübadele” ile
sonuçlanan bir süreç daha vardır. Mübadele de en az tehcir kadar taraflara acı
ve gözyaşı getirmiştir. Ama her nedense daha iş bir “Rum Meselesi” noktasına getirilememiştir. Her halde onunda Türk
devletine ve Türk Milletine karşı bir kullanım zamanı vardır!

 

Türk Milletinin, pek fazla haberdar olmadığı ve halen yeterince
önemsemediği bu “Ermeni Meselemiz”;
daha 19. yüzyılda ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin gündemindedir.
Ermeni Meselemiz, batının gündemine girdiği dönemde, günümüz Ortadoğu’suna ve
kısmende Güney Kafkasya’ya resmen egemen olan Osmanlı – Türk İmparatorluğu
topraklarında, bir pazar aranmasının ön yatırımı olarak nitelenmelidir. Halen
Türkiye Cumhuriyeti toprakları, bu ülkeler için değişik nedenlerle çok
değerlidir ve öyleyse “Ermeni Sorunu”
sürdürülmelidir… Yapılanda bundan ibarettir.

 

Günümüzde “Ermeni Meselemiz”;
uluslararası kamuoyu ile siyasal hesaplar güden ABD ve AB’li odaklarca,
Türkiye’yi aşağılamak ve milli gururumuzu rencide etmek üzere kullanılmaktadır.

 

Bunun için değişik ülkelerin meclislerinde “sözde Ermeni soykırımını tanıyan yasa”lar kabul edilmekte ve
bunları inkar edenleri hapis etmek gibi hukuki komiklikler icat edilmektedir.

 

Bizim Türk Milleti olarak bilmemiz icap eden şey şudur: Ermeni
Meselemiz, PKK terörü ve bölücülükten, Kıbrıs Sorunundan, Türk – Yunan
tartışmalarından, Lazca ve Çerkezce eğitimden, Süryanilerin şikâyetleri ile
bunlara benzer şeylerden ayrı düşünülemez. Ve bu konular sadece müsvedde
aydınların insafına bırakılamaz. Türk Milletinin her bir ferdi bunları bilmeli
ve anlamalıdır. Çünkü Türkiye’de yürütülen ve kara propaganda ile desteklenen
zihin ve algı operasyonlarının, bu meselelerle derin ilişkileri vardır. Türk
Milleti; 1915 – 2015 denilerek bir yüzyıl kavşağında, önüne getirilecek yapay
bir sıkıntıya, şimdiden hazırlanmalı ve tedbir almalıdır.