2021 Türkçe ve Yunus Emre Yılı İlan Edildi

90

Bu yılın ilan edilmesi için
emeği geçenlere teşekkür ederiz. Tabii ki, mühim olan husus icraattır. Bu yılın
önemine uygun olarak değerlendirilmesini temenni ediyorum.

         Malum olduğu üzere, insanların birbirleri ile konuşa konuşa
anlaştığı bilinen bir husustur. Fakat lisan sadece karşılıklı meram anlatmaya
yarayan bir vasıta değildir. Bir millet
demek, aslında bir dil demektir.

Dillerini
konuşup yazan kalmadığı için, bu en değerli milli varlığını kaybetmiş olan birçok
millet tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Bu sebeple bir topluluğun, millet olarak
devamlılığını sürdürebilmesi için dilini muhafaza etmek mecburiyeti
bulunmaktadır. Esasen millet olabilmenin ilk şartı fertlerin ortak lisana sahip
olmalarıdır. Zira bir topluluğu millet yapan unsurların başında dil birliği, kültür
birliği ve bayrak birliği gelmektedir.

Şayet,
düşman olduğunuz bir millet varsa, yapılacak olan en mühim ve en tesirli
düşmanlık, o milletin lisanını yozlaştırmak, değersizleştirmek ve
unutturmaktır. Peyami Safa’nın ifade
ettiği üzere, “Bir milleti yok etmek istiyorsanız,
illaki topa, tüfeğe ihtiyaç yoktur; dilini yok ederseniz, o milleti yok etmiş
olursunuz.”

         Kısaca ifade etmek icap ederse, millet mefhumu tarif
edilirken ortaya çıkan muhtelif görüşlerin hepsinde, dil birliği ilk temel unsur olarak daima başta gelmektedir. Dilin
çökmesi milletin dağılması, kaybolması demektir.  Milleti tek vücut olarak ayakta tutan iskelet
lisandır. Bu itibarla, bir milletin var olabilmesi için dilde birlik ve
devamlılık olmazsa olmaz bir şarttır. Dil
aynı zamanda bir milletin tarihin içinde bulunan en eski zamanlardan itibaren,
bu güne kadar yaşadığı bütün hadiseleri üzerinde taşıyan bir hafıza kartı gibidir
.

         Konfüçyüs’e sormuşlar, bir ülkeyi idare etmek için
çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız? Konfüçyüs şöyle cevap vermiş.

            “Önce dili düzeltirdim. Çünkü dil
düzgün olmazsa düşünceler iyi anlatılamaz. Düşünceler iyi anlatılamazsa, yapılması
gereken şeyler iyi yapılamaz. Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur.
Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa,
halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını
bilemez. Bu sebeple sözü doğru söylemelidir. Hiçbir şey dil kadar mühim
değildir.”

Bu
cümleden olarak, maalesef bir dönem lisanımızda çok aşırı bir şekilde tasfiye
hareketi başlatılmıştır. Sadeleştirme
gayesiyle çıkılan yolda Türkçemiz, tarihin en büyük kelime katliamına maruz
bırakılmıştır.  Bunun neticesi olarak da dil
cellatlarının elinde Güzel Türkçemiz, bir çıkmaza saplanmıştır. Türkçe de yapılan
bu tahribat, başka hiçbir milletin dilinde yapılmamıştır.
Kelimeler
üzerinde yapılan tasfiyenin öncülüğünü de başta okullar olmak üzere, basın
yayın organları ile TV’ler yapmıştır. Öyle ki, yediden yetmişe herkes tarafından
kolayca anlaşılan birçok Türkçeleşmiş güzelim kelimeler, “Arapça veya Farsçadan gelmiştir”
denilerek atılmak suretiyle, bunların yerine ne olduğu belirsiz, dil bilgisi kaidelerine
uygun olmayan kelimeler getirilmiştir.

          Üzülerek ifade edeyim
ki, lisanımızdaki tasfiye hareketleri az da olsa bugün de devam etmektedir. Şu
kadarını söyleyeyim ki, bugün nerede ise “cevap
kelimesi dahi, lisanımızdan
tamamen atılmak üzeredir. Memleketimiz de bulunan Türk Dil Kurumu‘nun (TDK) varlığı
yokluğu belli değildir. Hâlbuki daha önceki yıllarda bu kurumda uzun yıllar
başkanlık yapmış olan Ermeni asıllı Agop Dilaçar zamanında bu kurum hiç bir vakit
gündemden düşmemiştir. Bize göre, yanlış da olsa, icraatları ile varlığını
devamlı olarak hissettirmiştir. Lisanımızda yapmış olduğu tasfiye
hareketlerinden sadece bir tek misal vermek icap ederse, Türkçe’de olmayan, Fransızcadan
alınma “Onur” kelimesini getirmek suretiyle,
1- Haysiyet, 2- Şeref, 3- İzzetinefis, 4 Gurur, 5- Kibir gibi kelimeleri unutturmaya
çalışmıştır.

Bu
arada dilimize yerleşmiş olan bazı güzelim kelimeleri de maalesef büyük ölçüde
unutturmaya muvaffak olmuşlardır. Mesela bugün sadece, “M” ile başlayan ve hemen aklımıza geliveren, Mücadele, Mübadele, Mütareke,
Muhtemel, Mülahaza, Muhafaza, Müdafaa, Müşteki, Mütedeyyin, Muktedir
, Münferit, Müddet, Muhtelif, Mahdut, Muhakkak, Mutabakat, Mübayenet, Mubah, Muaf, Malum,
Mühim
, Müsrif, Müfrit,  Müstenit, Müdahil, Mücahit, Muzdarip, Mağdur, Muttaki, Muarız, Muzır, Maraz, Mazi,
Murakabe
gibi kelimeleri kullanana pek rastlanmamaktadır. Yine acı bir
gerçektir ki, bugünkü yeni nesil tebessümün
dahi ne manaya geldiğini bilmemektedir. Sadece bu misalden de anlaşılacağı üzere,
birçok kelime, unutturulmak suretiyle,
lisanımız aşırı derece kısırlaştırılmıştır.
Bu sebeple günlük
konuşmalarımız da kullanmış olduğumuz kelimelerin sayısı son derece azalmış
bulunmaktadır.

            Hülasa edecek olursak, Türkçe hem
bizim mazi ile bağımızı hem de Türkiye hudutları haricinde yaşayan Türk
kardeşlerimiz ile irtibatımızı sağlayan bir kültür zinciridir.

Bu itibarla, Güzel Türkçemizin bozulup
yozlaşmaması bakımından her kurumun, kendi üzerine düşen vazifeyi yerine
getirmek hususunda, azami gayret ve itinayı göstermesinde mutlak bir zaruret
bulunmaktadır.

*****

            Türkçe Dünyada en Çok Öğrenilen Beşinci Dil

         UNESCO’nun da kapsama alanına almış olduğu bu yılı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan “Türkçe ve Yunus Emre Yılı” olarak
ilan etmişlerdir. Geçtiğimiz günlerde de bu etkinliğin ilk adımı atılmıştır.

Türkiye,
aslında Yunus Emre adını sadece bir
yılla sınırlandırmadığını, dünyanın dört bir tarafına onun adını taşıyan Yunus Emre Enstitüleri açmak suretiyle,
göstermiş bulunmaktadır. Şimdi daha yoğun bir programla Yunus Emre’nin yüzlerce yıllık selamını dünyaya ulaştırmak için
gayret sarf edilmektedir.

Bu
gayretin ilk adımının atıldığı toplantıda konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Yunus Emre’nin “İnsan
Hazinesi”
özelliğine dikkat çekerek, şöyle dedi: “Türkiye’nin kamu diplomasisi ve kültürel diplomasisi alanlarında en
önemli temsilcilerinden biri olarak onun başardığını başarmak bizim de
hedefimiz olmalıdır.”

         Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Şeref Ateş de Yunus
Emre
adıyla çıktıkları yolculuğun ne kadar etkili olduğunu şöyle ifade etti:“Yunus Emre Enstitüsü 10 yılda Türkiye ile
bağ kuran, argümanlarını anlayan, Türkiye’ye sempatiyle yaklaşan
bir kitle oluşturma açısından ciddi katkılarda bulunmuştur. Öyle ki, son bir
yılda beş kıtada 60 bin kişiye Türkçe öğretmiş, özellikle salgın döneminde,
Türkçe en çok öğrenilen beşinci yabancı dil olmuştur.”