Öyle bir adam düşününki, daha doğarken kendi öz yurdunda emperyalist
batılı güçlerin oyunlarıyla isyanlar, işgaller, darbeler, yangınlar, göçler,
salgın hastalıklar, katliamlar oluyor, bunların telafisi; ülkenin bütünlüğü,
vatandaşların birliği için mücadele içinde bütün ömrünü feda ediyor bu müzdarip
anıt adam. Ölürken de vatanındaki ecel döşeğinde kendisini ziyarete gelen bir
zamanlar dost ve mücadele arkadaşları tarafından “Ülkeye kabul edilmeyebilir,
yazdığın İstiklal Marşı da rafa kaldırılabilirdi. Ama Gazi Paşa müsaade
etmedi!” deyince yatağından diklenerek “Beni ülkeme, 11 yıl ayrı kaldığım
İstanbul’a kabul etmeyebilirlerdi. Lutfettiler, yıllarca özlemini
biriktirdiğim, hasretini çektiğim vatanıma dönmeye müsaade ettikleri için Gazi
Paşa’ya müteşekkirim. Unutmuyorsunuz değil mi? İstiklal Savaşımız sırasında
cephelerde Gazi Paşa ile birlikte dolaştığımız günleri. Ben çok iyi
hatırlıyorum. Ama İstiklal Marşının kaldırılmasına gelince, onu hiç kimse
kaldıramazdı, çünkü o milletin malı oldu. Onu artık ben bile artık yazamam”
diyen bir müzdarip anıt adam; Mehmet Akif Ersoy.
Yıllar önce sanırım bir edebiyat dergisinde okumuştum hikâyeyi.
Babaerkil ailede dede köşesinde uyuklamaya çalışıyor. Aile fertleri ise sobanın
başında toplanmış çocuklarının çözmeye çalıştıkları bulmacaya yardım ediyorlar.
Tek bir sorunun cevabı kalmıştır. Sakallı, vakur bakışlı, kravatlı bir adamın
resminden ismini çıkarmaya çalışıyorlar. Herkesin düşüncesi fakat farklı.
Bulunan isimler ya boş karelere sığmıyor, taşıyor; yahut boşluklar oluşuyor.
Dede gözlerini kırpıştırarak onlara bakarken “Bir de ben göreyim ismini
bulamadığınız şu resmi” diyor. Dergideki resmi daha uzaktan görür görmez
sesleniyor “Bu fotoğraf mı tanımadığınız?” Herkes “evet” diyor”. Dergi dedenin
önüne gelince tebessüm ederek sesleniyor “Bu vatan Şairini Namık Kemal!” Biraz
düşünüyor sonra devam ediyor “Vatan Yahut Silistre Piyesini okullarda hep
oynamışlardı Namık Kemal’in! Heyecanlanarak izlemiştik.” Çocuklar sevinçle boş
karelere Namık Kemal ismini yazınca harfler öyle bir oturuyor ki karelere, hiç
boş yer kalmıyor. Üç kuşak birbirinden demek ki farklı yetişiyordu artık.
Köyün En Yaşlısına Doğum Günü
İnsana yatırım yapılmazsa, insan önde olmaz ise neticesi bu
esasında. Bize özel hal bu. Dışardan ve içerden birkaç örnek vermek istiyorum
üzülerek; Avusturya’da Viyana’nın en meşhur caddesi Graben and Kohlmarkt’dir.
Kartner Strasse, Karl Meydanı (Karl Splatz), Opera Binası ve Aziz Stephan Katedrali’nin
ortak noktası bu caddedir, 24 saat kalabalıktır ve bütün tur operatörleri
turistleri mutlaka buraya getirir. Cadde boyunca yerlerde Avusturya’nın ünlü
sanatçılarının, yazarlarının, kültür adamlarının hayatlarının anlatıldığı usta
eli değmiş ve mermerlere işlenmiş resimlerini, etrafta da anıtlarını
görürsünüz. Hangi görüş iktidarda olursa olsun burası, bu bölge her zaman
bakımlıdır, dikkat çekici haldedir.
Daha yeni bir olayı anlatacağım bu defa da; Almanya’ya son
gittiğimde yani birkaç yıl önce araba kiralamıştık, daha ucuz olsun diye de
Köln yakınlarındaki bir köydeki pansiyonda kalıyorduk. Bir sabah pansiyonun
bahçesinde kahvaltı yaparken insanların köy meydanına doğru akın akın
gittiklerini gördük. Sonra bir bando sesi geldi. Şarkılar söylendi. Kalabalıklar
coşkulu halde iştirak etti etkinliğe. Ben önce köyün kurtuluş günü falan
zannettim. Ne de olsa bölgede çok savaş olmuştur. Önemsemedim. Ancak civar
köylerden de iştirak olup, kalabalık artınca pansiyon sahibimize sordum. Cevabı
çok duygulandırdı beni “Köyümüzün en yaşlı insanının doğum gününü, komşu
köylülerimizle beraber kutluyoruz” demez mi?
Tacettin Dergahı Nasıl Kurtuldu?
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfımız 37 yaşında.
İstiklal Marşımızın yazıldığı ve Mehmet Akif Ersoy’un bir müddet ikametine
verildiği Ankara Samanpazarı Hacattepe Ünivesitesi kampüsü içinde yer alan
Tacettin Dergahını nasıl kurtarmak için mücadele ettiğimizi hatırlıyorum da
üzülüyorum. Bu bizim görevimiz miydi? 1977’dan itibaren buraya Akif’in
hatıralarını yansıtmak için bir grup arkadaşımızla giderdik. İlk gördüğümüz şey
Tacettin Dergahının pejmürde hali, çürümüş yapısı, kırık camları, içerde sarhoş
kusmukları, boş şişeler ve burun direklerinizi sızlatan bir kötü koku. Refah
Partili Ankara Büyükşehir ile Altındağ Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesiyle
mahkemelik olduk. Davayı kazandık. (Mehmet Cemal Çiftçigüzeli ; Bir Fikir
Emekçisinin 75 Yılı adlı Armağan Kitapta Altındağ Belediye Başkanı M. Ziya
Kahraman o günleri ibretle çok güzel anlatıyor.) Ancak Hacettepe
Üniversitesinin dergâh bitişiğindeki gökdelen mahkeme kararına rağmen yıkılmadı
ve yıktıramadık. Siyasi otorite sahip çıktı. Sadece Tacettin Dergâhı’nın bakımı
yapıldı, onarıldı, restore edildi, şık bir hale getirildi o kadar. Törenler şükürler
olsun artık sürekli burada gerçekleştiriliyor.
Evet sadece bu ama.
Akif’in Hatıraları Nereye KADAR?
Mehmet Akif Ersoy’un hatıraları o kadar çok ülke ve kentte
ki bir hayli kabarık. Türkiye, Balkanlar, Viyana, Almanya, Suriye, Lübnan,
Suudi Arabistan ve Mısır’da onlarca anısı var. İstanbul Akif’in en uzun süre
yaşadığı, eğitim gördüğü, hayata atıldığı, evlendiği, görevler üslendiği bir
şehir. Fatih Sarıgüzel’de doğdu, eğitimini bu semtte yaptı. Güreşmek için
Çatalça çayırlara kadar uzandı. Halkalı Baytar Mektebi’nde okudu (Bugün
Sabahattin Zaim Üniversitesi buraya sahip çıkıyor), Şehzadebaşı’nda Hacı
Mustafa’nın Çayhanesi, Divanyolu’nda Setli Kahve denilen Arif’in Kıraathanesi,
Nuruosmaniye’de Kebapçı Kamil’in yeri, konuk olduğu ve ders verdiği Sait Halim
Paşa Yalısı, Recaizade Mahmet Ekrem’in Firuzağa’daki Yalısı, Bosnalı Ali Şevki
Hoca’nın Fatih’teki evi, İbnülemin
Mahmut Kemal İnal’ın Konağı, Mithat Cemal Kuntay Evi, Şişli Sıhhat Yurdu ve
Beyoğlu Mısır Apartımanı, Başta Bakırköy ve Beylerbeyi’ndeki kiraya oturduğu
evler Akif’in anılarıyla doludur.
Beylerbeyi’nde bir müddet oturduğu, Sabancı Polis Evi’nin
tam karşısındaki 4 katlı evin girişinde bugün bir Osmanlı Prensi oturuyor ve
girişinde İstiklal Marşı Yazarının bir müddet bu evde oturduğu yazıyor. Aynı
Sarıgüzel’deki doğduğu evdeki gibi! Sonra Başyazarı olduğu Cağaloğlu’ndaki
Sebilürreşat Yazıhanesi.
Ankara’da TBMM’nin kurucu milletvekili oldu. Bigalılar “şehirlerini
temsil etsin” diye çok istediler ama olmadı. Parlamentoda Burdur’u temsil etti.
Sebilürreşat’ın yeniden yayınlandığı ve vaazlarıyla Kastamonu Nasrullah Camii
ve Balıkesir Zagnos Paşa Camilerinde halkı istiklal savaşına davet etti.
Konya’da isyanı bastırdı. Edirne’de görev yaptı. Antakya’ya bir davet üzerine
gitti. Antalya, Eskişehir ve Bilecik de gittiği ve bulunduğu illerden.
Kültür Bakanı Agah Oktay Güner bir defasında bana “Kanada’da
yetkililer ata dedelerinin kim olduğuna dair ülkede totem arıyorlar.
Bulduklarını da cazip hale getirip sergiliyorlar” demişti. Oysa bizim sadece
şehirlerimiz değil çoğu mahallemiz bile hala tarihi dokusunu koruyor, maruf
insanlarımıza, örnek memleket severlerimize ev sahipliği yapmıştır. Totem
aramaya gerek yok. Değerlerimizin kıymetini bilememek gibi bir şey esasında
yaptığımız. Bununla da iktifa etsek bile yeridir.
Mekânlar İsimlerle Kimlik Bulur
Türkiye’de şu an 440 Mehmet Akif Ersoy adını taşıyan okul ve
Burdur’da bir üniversitemiz var. Hemen hemen çoğu şehrimizde de Akif adını
almış, sokak, cadde, bulvar ve semtler bulunuyor. Ne güzel böyle dıştan
görünümü.
Vakfımız bir defasında Mehmet Akif adındaki okul
öğrencileriyle bir kamuoyu araştırması yaptı. 10 kadar soru sorduk. Suallerden
biri “Mehmet Akif Ersoy kimdir?”
şeklinde idi. Okul talebelerinin önemli birçoğu “Bizim okulun adıdır!” diye
cevap vermişti. Ne acı bir gerçek su yüzüne çıkıyordu esasında!. Namık Kemal’i
tanımayan nesillerden sonra bu bir yeni aşama!.
İstanbul’daki bazı okullarda Akif’in hatıraları olan yerleri
görüp görmediğini sorduk. Hiçbir görmemişti. Beyoğlu’na gitmiş ama orada Mehmet
Akif Ersoy’un vefat ettiği (1936) bir Mısır Apartmanın farkında bile değil.
Mehmet Akif Okullarının çoğunda ne bir İstiklal Marşı ve ne de Mehmet Akif
Ersoy Köşesi vardı. Bu okullar 2021 İstiklal Marşı Yılı’nda ne yapacaklar
bilmiyorum. Dilerim 2011 Mehmet Akif Ersoy Yılı gibi sönük ve başarısız geçmez.
Bol bol Safahat basıldı, sahaflarda “iki kitap alana bir safahat hediye edilir”
diye reklamları görünce bazılarının sadece kendilerini öne çıkardığını ve
bazılarına ayrılan fondan para kazandırdığını düşünmeden edemedim. Tek kelime
ile 2011 yılında Akif’i ve ne demek istediğini, neler yaptığını anlatamadı
Türkiye.
Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin Mehmet Akif
Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı ile yıl içinde ortak 100 kadar etkinlik yapacağını
biliyorum. Üstelik bugüne kadar yapılanların dışında bir program. Geçenlerde
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Meriç
Hanımefendi arayarak görüşlerimi sordu. Anlattım. Başta Prof. Dr. Ümit Meriç,
çok satan kitapların yazarlarından kıymetli Prof. Dr. İskender Pala, önemli bir
aydın Alev Alatlı, Mehmet Akif dosyası dahil muhteşem bir arşive sahip Murat
Bardakçı, Rasim Özdenören, Mehmet Özçay, Orhan Gencebay ve Hülya Koçyiğit
Soydan, H. Hümeyra Şahin 2021 İstiklal Marşı Yılı için neler yapacaklar, kurul
neler programladı bilmiyorum. Mutlaka önemli etkinlikler düşünüyorlardır. Bir
defasında iftarda karşılaştığım değerli İskender Pala’ya İstiklal Marşımızın ve
Akif’in hayatının 26 dile çevrildiği bir kitabımızı vermiş, ve “Sayın
yazarımızın kaleminden İstiklal Marşı Şairinin hikayesini kaleminden okuruz
inşallah” temennisinde bulunmuştum. Murat Bardakçı’nın arşivinin sergilendiği
etkinliği izleriz. Ve diğer saygın kurul üyeleri mutlaka bir şeyler yapacak,
toplumumuzu sevindirecektir. Belki de “bir müzdarip anıt adamın” resmini artık
böylesi görkemli programlarla tebessümle örtüştürmeye çalışacağız.
İstiklal Marşı İslam Coğrafyasının Manifestosudur
Yurtdışında Yunus Emre ve Maarif Vakıfları sanırım
bulundukları ülke dilinde Safahat’ı, düz yazılarını ve Akif’in hayatını tercüme
ettirirler. Dünyadaki Türkoloji bölümlerine katkı verir ve Türkçe kütüphaneler
kurarlar. Özellikle Safahat kitabının bu kütüphanelerde bulunması önemlidir.
Çünkü Akif Türkçeyi yücelten bir şairdir.
Kültür Bakanlığımız özellikle Akif’in dramalarını sahneye
koyar. Bunun en güzel örneğini İstemihan Talay Kültür Bakanı iken (1997-2002)
vermişti. Arşivlerden çıkarılıp yeniden gösterime sokulabilir. Mehmet Akif
Ersoy ile alakalı 13 ülkede sempozyum yaptık. Safahattan bazı şiirleri o
ülkenin diliyle yayınladık. Kazan Devlet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Zamaaletdinov Radif Rifkatocih “Akif’i bize tanıtmakta neden bu kadar geç
kaldınız? 2014” demişti. Bosnahersek’te Prof. Dr. Amine Siljak Jesenkoviç
çalıştay yapacağımızı duyunca bize katkı olarak Akif’in Köse İmam’ını
Boşnakçaya tercüme etmişti. Polonya’da ünlü Türkologlardan Prof. Dr. Danuta
Chmıelowska ile Prizren’deki bir sempozyumda sormuştum “Ülkenizdeki Türkoloji
bölümü mezunları Türkçeyi gerektiği gibi öğrenebiliyor ve Polonya’da iş
bulabiliyorlar mı?” diye. “Elbette, hemen işe girebiliyorlar. Mehmet Akif
Ersoy’un Safahat’taki Türkçesi bu dile intibakı kolaylaştırıyor” diye cevap
vermiş, Varşova ve Poznan’daki Türk işadamlarının müesseselerinde öğrencilerin
işe başladıklarını anlatmıştı. Ayn Şems Üniversitesi’nden katılımcımız Prof.
Dr. Hazem Sait Muhammet Montazir “İstiklal Marşı sadece Türkiye’nin değil,
bizim de, mağdur ve mazlum bütün milletlerin de istiklal marşıdır. Bugün
sizlerin unuttuğu bizim hala kullandığımız İstiklal Marşı’nda hürriyet, şafak,
sabah, vatan, garp, alem, makber gibi 60 kadar kelimeyi kullanıyoruz.” diye bir
tebliğ sunmuştu.
İstanbul’da Akif’in Anıt Mezarı da Yok Müzesi de
Mehmet Akif Ersoy’un hatıralarının en yoğun olduğu şehir
İstanbul’dur. Adının verildiği 30 kadar okul vardır. Onlarca da sokak, cadde,
semt. Ama ne yazık ki hala İstanbul’da Akif’in ne bir anıt mezarı, ne bir müze
evi ve ne de hatıralarının olduğu bir mekân koruma altındadır. Dilerim 2021
İstiklal Marşı Yılı’nda telafi edilir. Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanında vefat
ettiği dairenin müze olması hususunda vakfımızdan bilgi ve belge istediler.
Dilerim açılışını hep birlikte kutlayabiliriz. İki ayrı yüzyılı hem 19. ve hem
de 20. Asrı yaşayan bu muzdarip anıt adam Mehmet Akif Ersoy’un 21. Yüzyıla
belleteceği ve hatırlatacağı çok şey var.