19 Mayıs’çılar ile 29 Mayıs’çılar, Huu!

98

Osmanlı’da mülk Allah’ın değildir, Hanedanın/Sülâlenin malıdır. “Mülk
Allah’ındır
” diyenler bilesüz ki hanedan reisi olan Padişahın “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi/temsilcisi
/ Zıllullah-ı fi’l-âlem” olarak mülkün yani vatan topraklarının tamamı üzerindeki tasarrufu tamdı.

 Hâkimiyet
/ Egemenlik de mutlak olarak kaynağı
ilahî ve kutsal kabul edilen Sultanlara
aitti. Yasama, yürütme, yargı; her ne varsa. “Hâkimiyet Allah’ındır” diyenler bunu ancak Cumhuriyet devrinde muhalefet olarak söyleyebildiler.

Hâkimiyetin
millete ait olduğunun kabulü şunun şurasında 96 yıllık bir olgu. 23
Nisan’da
şehit cenazeleri gerekçesiyle kutlamadığımız Millî Hâkimiyet / Ulusal
Egemenlik
buydu. Lâkin artan şehit cenazeleri düğünlere engel teşkil etmedi.

23 Nisan’ı sönük, 29 Nisan’ı ise gösterişli kutladık. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa’dan çok Halil
Kut Paşa
’yı yada Sakallı Nurettin
Paşa
’yı konuştuk. Biz de yapmıştık; sendika olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yerine 20 Mart Türk Kadınlar Günü’nü kutlama esası haline getirmiştik.

19 Mayıs yerine de 10 gün
sonraki 29 Mayıs tercih edilir zira Yönetici
Erk’in eski bir alışkanlığıdır
bu. Ve şimdiden bomba spekülasyonları sosyal medyada tartışılmaya başlandı. Neymiş; Anıtkabir’deki törenlerde şu olacakmış,
bu olacakmış.

Olsun
diye değil ama niye 29 Mayıs Kutlamaları
için bu senaryolar üretilmiyor. Teröristler
için askerî anlamda kalpgâh olan bir
mekân mı yoksa herhangi bir stadyum
yada kongre merkezi mi daha kolay
hedeftir?

Mevlâ
23 Nisan kutlayanların da, 29 Nisan kutlayanların da yardımcısı
olsun. 19 Mayıs’ı kutlayacakları da,
29 Mayıs’ı kutlayacakları da Tanrı
kötülüklerden esirgesin. Her iki
bayramı birliktelik bilinciyle
değerlendirenlerin sayısını arttırsın. Bayramlardan bile ikilik çıkaranları da Allah olaylarla
ıslah etsin
.

Osmanlı ile Cumhuriyet birbirinin düşmanı değil devamıdırlar. Kayı boyu
bile Osmanlı’yı kurarken Selçuklu misyonunun uzatmalı temsilcisi
olan Karamanoğulları gibi
beyliklerle uzun süre çatışmıştır. Ama biz
tarihte onları birleştirmişiz
. Şimdi de yapılması gereken odur; ara
bulmaktır, bütünleştirici olmaktır, hem Osmanlı’ya hem de Cumhuriyet’e sahip
çıkmaktır. Ve tabii ki hataları ayıklayan, yanlışları beyan eden bir bilinçle..

Bir
tarihçi olarak en keyifli işlediğim
konulardan biriydi İstanbul’un Fethi.
Fakat çok sonrasında da acı bir işgal
var, 13 Kasım 1918’de. Hani “Fâtih Topkapı’dan şehre giriyor” diye
mehter marşı yaptığımız, hani Ulubatlı
Hasan
’ı haklı olarak destanlaştırdığımız ‘Feth-i Mübîn1915’te
çeyrek milyon şehitle “Çanakkale
Geçilmez
” dememize rağmen 3 yıl sonra Çanakkale Boğazı’ndan geçen
İngiliz – Fransız Donanmas
ı’nca fiilen
işgal
edilmiştir. Yani 465 yıl sonra.

Atatürk’ün 19 Mayıs
1919
’da Samsun’a çıkmasıyla
başlayan Millî Mücadele / Ulusal Hareket başarıya ulaşmasa ve kurtulduğumuz
için Kurtuluş Savaşı
adını
verdiğimiz
ölüm – kalım savaşımımız başarıya erişmeseydi bugün İstanbul’un Fethi Kutlamaları yerineVay be! Bir zamanlar İstanbul’u bile almıştık” diye iç çekme seanslarından başka bir
şansımız kalmayacaktı.

Allah’tan bir Türk Aklı
varmış da Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
geçişi planlamış
. Allah’tan I.Dünya
Savaşı
esnasında bile kaybedeceğini anlayan bir-iki ekibin (İTC, VHC, TM) stratejik
hamleleri
olmuş. Cenâb-ı Hakk’ın
da yardımıyla düşmanı denize dökmüşüz de
İstanbulcuğumuza
4 yıl 10 ay 23 gün sonra
tekrar kavuşmuşuz.

Cepheden cepheye Allah, Atatürk’ten ve
silah arkadaşlarından razı olsun!

 

NOT:
Bu yazı 4 yıl önce yazılmıştı. Patinaj nedeniyle ve Millî Egemenlik kavramının
100.Yıldönümü hasebiyle tekrar yayına konmuştur.