“1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun’a çıktım.”
15 Ekim 1927 Cumartesi günü Cumhuriyet Halk Fırkası Büyük Kongresi’nde, saat 10’da kürsüye çıkan Atatürk, Nutuk olarak adlandırılan konuşmasına bu cümleyle başlıyor.
Sonradan “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak adlandırılacak olan 19 Mayıs günü ile başlayan Nutuk’un, asırlardan beri çekilen milli musibetlerden doğan uyanışın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli olarak elde edilen Cumhuriyet ve değerlerinin, doğrudan doğruya Türk Gençliğine emanet edildiğini açıklayan Gençliğe Hitabe ile son bulması bir tesadüf müydü?
Cumhuriyetimizin kurulmasını sağlayan önemli günleri uygun olarak anmak ve kutlamak, öyle inanıyorum ki, bütün vatandaşlarımız için milli bir görevdir. Gelin “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak adlandırılan Milli Bayramımızın ortaya çıkmasındaki tarihi süreci konuşalım.
Bildiğiniz üzere, Millî Mücadele döneminde 4 gün, milli bayram olarak kabul edilmiştir. Bunlar;
“23 Nisan Bayramı” – 23 Nisan 1921 tarihli 112 sayılı kanun[1] ile
2 Kasım “Hâkimiyet Bayramı” – 24 Ekim 1923 tarihli 362 sayılı kanun[2] ile
29 Ekim “Cumhuriyet Bayramı” – 19 Nisan 1925 tarihli 628 sayılı kanun[3] ile
Ve 30 Ağustos “Zafer Bayramı” – 1 Nisan 1926 tarihli ve 795 sayılı kanun[4] ile kabul edilmişlerdi.
1926 yılından itibaren 4 ayrı kanun ile kabul ve ilan edilmiş bulunan milli bayramlar, 27 Mayıs 1935 tarihli 2739 numaralı kanun[5] ile tek bir kanunda birleştirilmiş ve “Hâkimiyet Bayramı” yürürlükten kaldırılmıştı.
19 Mayıs’ın “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla bir milli bayram olarak kabul edilmesi ise ancak; 20 Haziran 1938 tarihinde kabul edilen ek kanun[6] ile mümkün olmuştu. Ne yazık ki, sadece 4 ay 21 gün sonra, Mustafa Kemal Atatürk aramızdan bedenen ayrılacak ve yıllarca severek katıldığı “Gazi Günü” ve “Jimnastik şenliklerini” resmi bir bayram olarak kutlayabilme fırsatını bulamayacaktı.
Aslına bakılırsa, 1926 tarihinden beridir mahalli olarak Samsun’da, “Gazi Günü” ismiyle yapılan kutlamalar ve daha Osmanlı Döneminden beri bir “Jimnastik Şenlikleri” düzenlenmesi girişimi, iki ayrı olay olarak ilerlemiş ancak “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla 19 Mayıs’ta buluşmuşlardı.
Türkiye’de beden eğitimi dersine programında ilk yer veren okul Mekteb-i Sultani’ydi. Yani günümüzün Galatasaray Lisesi. Bu dersi alan öğrenciler arasında 412 numaralı Selim Sırrı Bey de bulunmaktaydı.
Gençler için her yıl düzenli bir spor bayramı yapılması fikri, ömrünü Türk sporuna ve beden eğitimine adamış olan Selim Sırrı Tarcan’a aittir.
Selim Bey eğitimini tamamladıktan sonra bir süre jimnastik öğretmenliği yaptı, 1909’da İsveç’e gönderildi. Beden Eğitimi Yüksek Öğretmen Okuluna devam eden Selim Sırrı Bey, ülkemize geri döndüğünde, beden eğitiminin bilimsel olarak yapılması ve yaygınlaştırılması için çaba sarfetti. 1916 yılının 29 Nisan günü Kadıköy’de, şimdi yerinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu bulunan, dönemin İttihad Spor Kulübü’nün sahasında ilk kez “İdman Bayramı” Selim Sırrı Bey’in gayretleriyle gerçekleştirilmişti.[7]
İstanbul’un çeşitli okullarından katılan yaklaşık 200 öğrenci, o gün gerçekleştirilen jimnastik gösterilerine ve spor müsabakalarına katılmışlardı. Gösterilerden önceki geçit töreni sırasında gençlere bir de marş okutulmuştu.
Selim Sırrı Bey, İsveç’te bulunduğu sırada bir şarkı duymuş ve bu şarkının notalarını not etmişti. Felix Korling’in “Tre trallande jäntor” yani “Tralalla diyen Üç Kız” isimli şarkısının[8] melodisi, viyolonist ve bestekâr Zeki (Üngör) Bey’in yardımıyla yeniden düzenlemiş, okul marşlarına söz yazan Şair Ali Ulvi (Elöve) Bey’in Türkçe güftesi ile birlikte yeni bir marş oluşturulmuştu.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra yolda okudukları[9] bu marşı duyanlarınız, hemen hatırlayacaklardır.
Atatürk’ün de çok sevdiği ve bugünlere kadar erişen “Dağ Başını Duman AImış…” marşı işte bize o günlerin hediyesiydi.
Ertesi yıl, 11 Mayıs 1917 Cuma günü Kadıköy’de bulunan yine aynı sahada İkinci İdman Bayramı gösterileri için toplanılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıllardır içinde bulunduğu Birinci Dünya Savaşı hiç iyi gitmiyor, cephelerden iyi haberler gelmiyordu. Bu durumda, sadece İstanbul’da iki sene sürdürülebilen İdman Bayramları, bir daha düzenlenemedi.
Ülkemiz Ekim 1914’te girmiş olduğu Büyük Savaş’tan, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’yla çok büyük kayıplar vererek çıkabildi. Osmanlı orduları 4 yıl süren bu zorlu savaşta, birbirinden çok uzak yerlerde Çanakkale, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Süveyş Kanalı, Makedonya, Galiçya ve Romanya cephelerinde savaşmıştı.
1918’in Eylül ayında Almanya ve Osmanlı devletiyle birlikte savaşan Bulgar cephesi çöktü; Bulgaristan 29 Eylül 1918’de ateşkes istediler. Almanya ile doğrudan bağlantısını kaybeden Osmanlı devleti de 5 Ekim 1918’de ateşkes istemişti.
30 Ekim 1918’de ateşkes imzalandığında Atatürk, Suriye-Irak cephesinde Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nda 7. Ordu’nun komutanıydı. Mustafa Kemal Paşa ateşkes şartlarını duyar duymaz hemen itiraz eden nadir komutanlardan birisiydi.
Osmanlı Savaş Bakanlığı’na, ateşkes antlaşmasının maddelerinin belirsizlik ve işgale sebep olacağını söylemiş ve bunlara açıklık getirilmesini istemişti.[10] Bir yandan sorduğu konuların yanıtlarını beklemeden, kendisine bağlı askeri birliklere bir talimat göndererek, işgallere gerekirse silahla karşı çıkılmasını istedi.[11] Tam 8 gün telgraf savaşı veren Mustafa Kemal Paşa, İstanbul hükümetine açıkça tavır koymuştu. Bu 8 gün süren sinir harbinin sonucunda İstanbul Hükümeti İngilizlerin ilerleyişine karşı çıkılmamasını istediğinde;
“İngilizlerin aldatıcı önerilerini ve hareketlerine şirin görünmeye çalışacak emirleri uygulamaya yaradılışım el vermediğinden komutayı hemen teslim etmek üzere yerime atayacağınız kişinin ivedilikle emir ve bildirilmesini özellikle istirham ederim.” diyerek görevi bıraktığını açıkladı.[12]
İstanbul yönetimi, Mustafa Kemal’in karşı çıkışlarından hiç de memnun kalmamıştı. İngilizlerin istekleri yerine getirilmeliydi. Bu sebeple Yıldırım Orduları Grubu 10 Kasım 1918 günü dağıtıldı, böylece Mustafa Kemal’in sadece 11 gün süren ordular komutanlığı elinden alındı ve İstanbul’a geri çağrıldı.
Tarih Mustafa Kemal’i haklı çıkarmıştı.
İtilaf Devletleri’nin 5 yıl sürecek olan işgaline maruz kaldı…
Kaderin bir cilvesi gibi, Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa Garı’na vardığı zaman, aralarında Yunan kruvazörü Averof’un da bulunduğu işgal güçleri ortak donanması gövde gösterisi yaparak yavaş yavaş İstanbul Boğazı’na doğru yol alıyordu.
Kemal, yaveri Cevat Abbas ve Dr. Rasim Ferit Bey, bir süre işgal donanmasının Marmara Denizi’nden geçişlerini hüzünle seyretmek zorunda kaldılar. O sırada Mustafa Kemal’in ağzından: “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp edip Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı.” cümlesi döküldü.[13]
Evet, Mustafa Kemal, belki de ilk defa bir hata yaptığını itiraf ediyor, bu hatasını telafi etmek ve memleketin işgalden kurtulmasını sağlayabilmek için, İstanbul’da tam 6 ay çeşitli planlar yapmış, kurtuluşun yollarını aramıştı.
Bu süre içerisinde, hükümette görev alıp Harbiye Nazırı olmayı denedi. Çeşitli nedenlerle bu plan başarılı olamadı. Barışçıl yolla hükümette yer alamayınca, ihtilalci bir yolla iktidara gelmek yolunu seçecekti. Gerekirse padişahı tahttan indireceklerdi. Bunun için gizli bir ihtilal örgütü bile kurmuşlardı: Ayyıldız Cemiyeti!
Tüm bu çabalar sonuçsuz kalınca, İstanbul’a ayak bastığı gün söylediği gibi Anadolu’ya geçerek işgal güçlerinin erişemeyeceği bir yerde çalışmalara başlama kararı aldı ama bunu nasıl yapacaktı?
Bu süre zarfında İngilizler de boş durmuyorlar, İttihat ve Terakki Partisi ile ilişkili gördükleri kişileri tutuklayarak Malta’ya sürüyorlardı. Tutuklamalar işbirlikçi Damat Ferit hükümeti zamanında yapılıyordı. Özellikle Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşı Fethi Okyar’ın tutuklanması vatanseverleri son derece tedirgin etmişti. Acaba sıra Mustafa Kemal’e ne zaman gelecekti?
İşgal güçleri Türkiye’de asayişi sağlayabilmek için şiddet kullanıyordu. Bu şiddetin en ibret verici örneği, Yozgat’taki “tehcir olayı” sebep gösterilerek sanık olarak yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in 10 Nisan günü Beyazıt Meydanı’nda asılarak idam edilmesiydi. Bu olay halk üzerinde derin bir etki bırakmıştı.
Karadeniz bölgesinde Türk çetelerin Rum halka zarar verdikleri yönünde propaganda haberleri ortaya çıktı ve İşgalci Devletler Damat Ferit Hükümetinden önlem alınmasını istediler. Bu olayları işgal devletleri lehine önleyebilmek adına, Anadolu’ya ordu müfettişleri gönderilmesi karar verilmişti.
İttihatçı olmadığı ve padişaha bağlılığı emin görünen Mustafa Kemal Paşa bu görev için önerildi.
Mustafa Kemal Paşa Genelkurmay İkinci Nazırı Kazım Paşa ile birlikte kendisine ordu müfettişi olarak verilecek görevlerin geniş tutulmasını sağlayacak bir kararname hazırladılar.
29 Nisan 1919 Salı günü, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı bakanlığa çağırdı ve kendisine 9. Ordu birlikleri müfettişliğine atandığını bildirdi.
15 Mayıs 1919’da Yunanistan İzmir’i işgal etmesinden bir gün sonra, Kemal Paşa ve beraberindeki kişiler Bandırma Vapuruna binerek yola çıktılar ama bir şehirden, başka bir şehire gitmek için İşgal kuvvetlerinden vize almak zorunda olunan bu günlerde, bindikleri vapur, düşman askerleri tarafından durdurulmuştu.
Mustafa Kemal Paşa ne olduğunu sordu. Vapurda silah ve cephane aradıklarını söylediler. Bunun üzerine yaverine dönerek:
“Bu sersem adamlar işte böyle… Yalnız demire, çeliğe ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü, inanç dolu kafa götürüyoruz…” [14] demişti.
İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak basmıştı.
İşgale karşı hürriyet ümidi getiren ve Millî Mücadele’nin ilk adımı kabul edilen 19 Mayıs gününü Samsunlular unutmadılar ve 1926 tarihinde “Gazi Günü” ilân ederek kutlama törenleri düzenlediler.
Her sene devam eden bu kutlamalar aslında ilk başta sporla ilgili bir kutlama içermiyordu. Fabrika ve demiryolu binalarında bulunan düdüklerin çalmasıyla başlayan, parkta yapılan törenin ardından Gazi Evinin önüne gelinerek günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapılmasıyla devam ediliyor, sonra Mecidiye Caddesini takiben belediye binasına gidiliyordu. Akşam belediyede bir şükran balosu veriliyor ve gece şehirde fener alayları düzenleniyordu.[15]
30 Eylül 1926 günü Atatürk, Ankara Çankaya köşkünde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Kongresi adına Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey başkanlığındaki spor heyetini kabulü kabul eder ve onlarla konuşmasında “gürbüz, yavuz evlâtlar istediğini” belirtir.[16]
Maarif Vekilliği’nin 25 Şubat 1927 tarihinde yürürlüğe giren ye 10 maddeden oluşan “Talebe Bayramı Hakkında Talimatnamesi”nin son maddesinde “İdman Bayramı”ndan söz ediliyordu. Buna göre her yılın mayıs ayının beşinci günü, okulların bayram günüydü.[17]
10 Mayıs 1928 günü Ankara okullarının beden eğitimi şenliği Cumhuriyet döneminin ilk “Mektepliler Bayramı” olarak Ankara’da bulunan İstiklâl Spor sahasında kutlandı. Atatürk de öğrencilerin geçit törenini izleyenler arasındaydı.
17 Mayıs 1929’da “İdman Bayramı” ve “Jimnastik Şenlikleri” ismiyle öğrencilerin spor şenlikleri, 19 Mayıs günü ise “Gazi Günü” düzenlendi.
1930 senesinde “Jimnastik Şenlikleri” 24 Mayıs günü düzenlenmişti.
1935 senesinde ise kutlamalarda bir farklılık olduğu anlaşılıyor. Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs gününün “Atatürk Günü” olarak kabul edilmesi Güneş Kulübü’nün teklifi üzerine Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı merkezince karar altına alınıyor.[18]
Gerçekten gazetelerin birkaç gün sonraki sayısına bakıldığında, 24 Mayıs gününün “Atatürk Spor Günü” olarak kutlandığını görebiliyoruz.[19] Bu tarihe kadar ayrı ayrı düzenlenen Spor ve Jimnastik Bayramları ve Atatürk Günü için ayrı kutlamalar yapılmadığı dikkatimizi çekiyor.
1937 yılından itibaren Cumhuriyet Halk Partisi 19 Mayıs tören ve kutlamalarının yürütme görevini üstlenmişti. Aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı bir genelge yayınlamış, Türk Silahlı Kuvvetleri de yapılacak jimnastik gösterilerine ilişkin 19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı Kutlama Talimatnamesi yayınlamıştı.[20]
1938 yılının 19 Mayıs gününden önce kutlamalar için hazırlıkların nasıl yapıldığı, 19 Mayıs gününün aslında Türk Milleti için ne ifade ettiği, Atatürk’ün Samsun’dan Sivas’a uzanan işgal altındaki mücadeleyi anlatan yazıların gazete sütunlarını doldurduğunu görebiliyoruz. Ertesi günlerde ise halkın büyük bir coşku ile katılarak kutlamaların yapıldığını okuyabiliyoruz.
Resmi bir bayram olarak henüz kabul edilmemiş olsa da Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs günü, halkın çoğunluğu tarafından bir bayram günü olarak kabul edilmiş ve her yıl kutlanmasına karar verilmişti.
Bu durumda geriye yapılacak tek bir şey kalmıştı: Meclis’in 19 Mayıs gününü resmi bir bayram olarak ilan etmesi!
Atatürk hasta olarak katıldığı son 19 Mayıs kutlamalarından bir ay kadar sonra, 20 Haziran 1938 tarihinde “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki 2739 Sayılı Kanun’a Ek Kanun” çıkarılarak, 19 Mayıs günü “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiştir.[21] 1981 yılına gelindiğinde ise çıkarılan 2429 sayılı kanun ile bayramın ismi 19 Mayıs “Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı” değiştirilmiştir.[22]
Gördüğünüz üzere, yıllarca İdman Bayramı, İdman Şenlikleri, Mektepler Bayramı, Mektepliler Bayramı, Jimnastik Şenlikleri veya Jimnastik Bayramı ve Okullar Bayramı gibi farklı isimlerle ve mayıs ayının farklı günlerinde yapılan spor ve jimnastik şenlikleri, Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs günüyle birleştirilmiş ve sonunda 1938 tarihinde “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla milli bir bayram olarak kabul edilmiştir ama 19 Mayıs günü ile söyleyecek sözlerimiz burada bitmiyor.
Bildiğiniz üzere Birleşik Krallık ve İngiliz Dominyonları kralı VIII. Edward 1936 senesinin 4 Eylül günü ülkemizi ziyarete gelmişti.[23] Ziyaret yaklaşık olarak 2 gün sürmüştü.[24] Bizzat tanıdığı Atatürk’ün doğum günü için özel ve içten bir kutlama telgrafı gönderileceğini söylemiş olan Kral VIII. Edward, bu ziyaretten yaklaşık 2 ay sonra, İngiltere Büyükelçisi Morgan aracılığıyla Atatürk’ün doğum gününün bildirilmesini rica etmişti.[25]
O sırada Atatürk’ün yanında bulunan Afet İnan, annesi Zübeyde Hanım’dan işittiğine göre, bir bahar mevsiminde doğmuş olan Atatürk’ün bu soru üzerine biraz düşündükten sonra “Bu bir 19 Mayıs günü niçin olmasın?” diyerek cevapladığını söylüyor. Verilen resmi cevapta: “Reisicumhur Atatürk’ün 19 Mayıs 1881 tarihinde doğmuş olduklarını arz ederim.” denilmekte.
Atatürk’ün ömrü, “Benim doğum günüm” dediği 19 Mayıs’ı “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla resmi bir bayram olarak kutlamaya yetmemişti ama onun bedenen aramızdan ayrılışından yıllar sonra bile bugünün, Türk Gençliği olarak, bizim için taşıdığı önem ve bize bıraktığı emaneti koruma isteği değişmedi.
Türkçe Tarih nokta kom adresinde tümüyle belgelere dayanarak hazırlanan bilimsel içerikli tarih içeriklerine ücretsiz bir şekilde ulaşabilirsiniz. Bu içerikleri beğendiyseniz, sosyal medya kanallarımızı takip etmeyi ve içerikleri çevrenizde bulunan arkadaşlarınızla paylaşarak bizlere destek olabileceğinizi unutmayın.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun!
Kaynak:
[1] 23 Nisan’ın mîllî bayram addine dair kanun, Kanun No. 112, kabul tarihi: 23 Nisan 1921
[2] 12 rebiyülevvel gecesiyle gününün millî bayram addine dair kanun, Kanun No. 362, kabul tarihi: 24 Ekim 1923
[3] Cumhuriyetin ilânına müsadif 29 Teşrinievvel gününün milli bayram addi hakkında kanun, Kanun No. 628, kabul tarihi: 19 nisan 1925
[4] Zafer bayramı kanunu, Kanun No. 795, kabul tarihi: 1 Nisan 1926
[5] Ulusal bayram ve genel tatiller hakkında kanun, Kanun No. 2739, kabul tarihi: 27 Mayıs 1935
[6] Ulusal bayram ve genel tatiller hakkındaki 2739 sayılı kanuna ek kanun, Kanun No. 2739, kabul tarihi: 20 Haziran 1938
[7] Mekteplilerin İdman Bayramı ve Samsun posta tarihi, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Birinci Basım, Mayıs 2010, Ankara, s. 10
[8] Tre trallande Jäntor (Three Singing Lassies), Charles G. Widdén,
[9] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 5. Basım, 2009, Ankara, s. 163
[10] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, E.U. Basımevi, Ankara, Mart 1959, Sayı: 27, Vesika No: 707, 714,
[11] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, E.U. Basımevi, Ankara, Mart 1959, Sayı: 27, Vesika No: 707
[12] Atatürk’ün Bütün Eserleri; Kaynak Yayınları, C.2, s. 241-287
[13] Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri, Ankara, 1963/1990, s. 189
[14] Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten hiç yayınlanmamış anılar, Truva Yayınları, 8. Basım 2009, s. 60-61
[15] Dursun Ali Akbulut, Samsun’un Gazi Günü ya da 19 Mayıs Bayramı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 33, s. 776
[16] Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s.279
[17] Mekteplilerin İdman Bayramı ve Samsun posta tarihi, s. 21
[18] Tan, 20 Mayıs Pazartesi, 1935, s.1 ve 8
[19] Tan, 25 Mayıs Pazartesi, 1935, s.1 ve 10
[20] Dr. Turgut İleri, Amasya’da İlk 19 Mayıs Bayramı Kutlamaları, Journal of Turkish Studies, Volume 13/16, Summer 2018, s. 119
[21] Ulusal bayram ve genel tatiller hakkındaki 2739 sayılı kanuna ek kanun, Kanun No. 2739, kabul tarihi: 20 Haziran 1938
[22] Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun. Kanun No. 2429, kabul tarihi: 17 Mart 1981.
[23] İngiliz Kralı Edvard bugün İstanbul’a şeref verecekler, Cumhuriyet, 4 Eylül Cuma, 1936, s.1
[24] Muhterem misafirimiz dün gece şehrimizden ayrıldı, Cumhuriyet, 7 Eylül Pazartesi, 1936, s.1
[25] Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümü (19 Mayıs 1981) Türk Tarih Kurumu’nun Kuruluşunun 50. Yıldönümü (15 Nisan 1981), Belleten, Ekim 1980, Cilt 44 – Sayı 176, s. 641
Gazeteler:
Akşam, Anadolu, Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Tan, Ulus, Vatan, Yeni Sabah
Genel olarak yararlanılan diğer kaynak eserler:
Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümü (19 Mayıs 1981) Türk Tarih Kurumu’nun Kuruluşunun 50. Yıldönümü (15 Nisan 1981), Sayı: Ekim 1980, Cilt 44 – Sayı 176, s. 629-642
Dursun Ali Akbulut, Samsun’un “Gazi Günü” ya da 19 Mayıs Bayramı, Sayı: Kasım 1995, Cilt XI – Sayı 33, s. 771-779
Hakan Uzun, Milletin İradesiyle Oluşan Bir Bayram: Atatürk’ü Anma 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ve Atatürk Döneminde Kutlanışı, Karadeniz Araştırmaları. Yıl 2010, Cilt: 24 Sayı: 24, s. 109-125
Prof. Dr. Osman Köse, Gelenekten Moderniteye Samsun, Canik Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun: Ocak 2014
Osman Tolga Şinoforoğlu, Selim Sırrı Tarcan ve İsveç Jimnastiği, Beden Eğitiminde İsveç Modelinin II. Meşrutiyet Dönemi Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonu, Spor Yayınevi, Ankara: 2020