‘’19 Mayıs 1919″ Bağımsızlığımıza Atılan İlk Adım

102

              ‘’ Ey Bayrak; uğruna veremediğimiz canı,
gölgende yaşatmaya hakkımız yok…’’

   

     Tarih 13 Kasım 1918; yer, İstanbul Haydarpaşa iskelesi…

      Sarayburnu önlerinden İstanbul limanına doğru
ağır, ağır ilerleyen düşman zırhlılarını izleyen şahin bakışlı bir çift mavi
göz…

     O şahin
bakışlı gözlerin sahibi, savaş meydanlarında mağlup edilemeyen o boz yeleli
bozkurt, üzgün ama kendinden emin bir ses tonuyla şöyle der:

                                               ‘’
Geldikleri gibi giderler…’’

       Bu
sözler, tıpkı 3 yıl önce aynı düşmana Çanakkale Boğazını ve vatan topraklarını
dar eden, ‘’Çanakkale geçilmez’’ cümlesini düşmana ezberleten komutana,
son yüzyılın en büyük dâhisi:

                                            Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e
aittir.

     İşte
Büyük Önder Atatürk’ün o tarihte ifade etmiş olduğu üç kelimelik bu cümle;
milletimizin bağımsızlığına, özgürlüğüne kavuşabilmesi için çıkılacak o zorlu
yolda, tüm engelleri aşmasına, esaret zincirlerini kırmasına yetecekti.

                                            Parola:
‘’ Ya İstiklal, Ya Ölümdü’’

         ‘’
Bağımsızlık Benim Karakterimdir.’’ 
Diyerek,
16 Mayıs 1919 tarihinin öğleden sonrasında, yanındaki dava arkadaşlarıyla
birlikte onları taşıyacak olan ‘Bandırma Vapuru’ Karadeniz’in dalgalı sularına
ulaştığında; milleti ile buluşmaya ant içmiş olan Mustafa Kemal’i ne son
padişah Vahdettin’in gücü, ne de onu Karadeniz’de arayan İngiliz’ler engelleyebilecekti.

     Birinci Dünya savaşından yenilgi ile çıkan
Osmanlı’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı ‘Mondros
Mütarekesi’ sonrasında, emperyalizmin çirkin yüzlü temsilcileri; gıcırdayan
çizmeleri,  kin,  nefret ve ölüm saçan silahlarıyla, topraklarımızı
işgale başlamıştır…

        Son
padişah Vahdettin, halifeliğini ve padişahlığını kurtarmak adına yapılan
mütarekenin içerisini dolduran tüm teslimiyetlere evet demiştir.

      Ülkem ve ülkemin insanları ağlamakta, gözleri
yaşlıdır. Kimileri Balkanlar’da, kimileri Arap yarımadasının o kızgın
çöllerinde, kimileri Sarıkamış’ta, kimileri Çanakkale’de yitirdikleri
evlatlarına, kocalarına, canından can koparılanlara ağlamaktadır.

      Ama
hepsinde büyük bir tevekkül, göğüslerinde iman ve vatan topraklarına helal
edilen bunca can…

      Hepsinin
dudaklarında aynı sözler: ‘ Vatan sana
can feda.’
 Ya geride yaşanacak bir vatan kalmazsa?

     Ancak
düşman işgaline karşı koymadan teslim olmuş aciz bir yönetimin tüm
teslimiyetlerine rağmen! Sadece milletine olan inancı ve ondan aldığı güçle, vatan
topraklarımızdan asla vazgeçmeyeceğimizi, tüm dünyaya haykırmaya yemin etmiş
bir avuç kahraman ve onlara yol gösteren bir dahi; son yüzyılımıza yön veren,
yakın tarihimize damgasını vuran bir önder, bu karanlık dönemde bir güneş gibi
doğacaktı…    

                                                       O güneşin adı: ‘Mustafa
Kemal Paşaydı’

       Tarihin
hiçbir döneminde tutsak edilemeyen Türk Milletinin esaretine son vermek için sadece
kendisinin bildiği, hedeflediği, kararını verdiği yepyeni bir devlet kurmak
amacıyla, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun limanına çıkmak
üzeredir.

    
Mustafa Kemal O sabah Samsun’a ayak bastığında; ülkem ve ülkemin
insanları ağlamaktaydı ama bu defa sevinçten. Şimdi o gözlerde büyük bir umut
ve inanç vardı. Özgürlüğe, bağımsızlığa giden yola, buradan Samsun’dan
çıkılacaktı.

      
Artık bağımsızlığa, özgürlüğe giden yola çıkılmıştı. Bu kutlu yürüyüş haberi dalga,
dalga tüm yurda yayıldı. Önce Havza, sonrasında Amasya, Erzurum, Balıkesir ve
Sivas kongreleri, misakı millinin ilanı, 30 Ağustos 1922 de düşmanın denize
dökülmesiyle birlikte, vatan topraklarımızın düşmandan temizlenmesi ve işgalin
sonu geldi.

       En
nihayetinde minarelerimizde İslam’ın o gür sesinin, ezan seslerinin ülke semalarımızdan
yeniden duyulması; hürriyetimizi, istiklalimizi dünya âleme haykırışımız, yurdumuzun
her yanında yeniden özgürce nazlı, nazlı dalgalanan ay yıldızlı al bayrağımız
vardı.

       Milletimizin yegâne temsilcisi olan TBMM’nin
açılışı ve bağımsızlık savaşını kazanan Türk Milletinin; Lozan’da masa başında
verilen zorlu bir mücadele sonrasında, 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ilanıyla, var oluş destanımız bir daha silinmemek üzere
dünya tarihine altın harflerle yazıldı.

        Ve
o sabah kararlılıkla ifade edilen o üç kelimelik cümlede söylenenler gerçekleşti;
ülke topraklarımızı işgal eden o emperyalist güçler:

                                                  
Geldikleri gibi defolup gittiler…’

         Topyekûn
bağımsızlık mücadelesini kazanan Türk Milleti, özgürlüğe giden bu zorlu yolda,
liderine inanmış, onun gösterdiği yolda ilerleyerek, yüz binlerce vatan
evladını bu uğurda seve, seve feda etmekten çekinmeden istiklaline kavuşmuştur.

      
103 yıl önce bugün 19 Mayısta başlayan bu zorlu yolculuk sonrası
yaşananlar:

       Ülkemizin
aydınlık yarınları için Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş
olduğu yolda ilerleyerek, kurulan Cumhuriyetimizi, ilk 15 yılda yaratılan
ekonomi mucizesini; savaştan yeni çıkmış bir ülkenin, o ülkeye can veren
insanlarının tarihe altın harflerle kazıdıkları büyük bir başarı destanını
anlatır.

       Bu
başarı ve kahramanlık öyküsünde, milletimize en uygun idare biçiminin demokrasi
olarak seçilmesi, bunun Cumhuriyetimizle taçlandırılması; Büyük Önderimizin
milletimize emanet ettiği en büyük eseridir.

       Laik, demokratik, sosyal bir hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece bulunduğu coğrafyada değil,
tüm dünyada; bizler gibi mazlumiyeti yaşamış, yaşamakta olan halklara örnek
olmakta, hala ilham vermeye devam etmektedir.

      Ülkemizin
bulunduğu coğrafyada bugün yaşananlara bakıldığında; Atamızın bize emanet etmiş
olduğu bu son vatan topraklarında; devletimiz bir güneş gibi parlamaya devam
etmesi bizim en büyük güvencemizdir.

      Bu parıltılıyı Atatürk’e borçlu olduğumuzu
anlayabilmek için Ortadoğu’da sadece son beş yılda yaşananlara bakmak dahi
yeterlidir…

     19 Mayıs hürriyetimize, ulusal bağımsızlığımıza
kavuşabilmek için ilk adımın atıldığı gündür. Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor
Bayramımızın 103’ncü yıldönümü kutlu olsun

     Son dönemde özellikle ekonomik sıkıntılar
yaşayan günümüz Türkiye’sinde pek çok insanımızın gözleri yaşlıdır! Kimileri yüreklerinde yaşadıkları acılardan, kimileri geçim
sıkıntısından, kimileri iş bulamamaktan, kimileri ise hak, hukuk, adalet
arayışından…

   Ancak bu
süreçte her ne yaşanırsa yaşansın! Kim ne söylerse söylesin, umutsuzluğa yer
yoktur. Unutulmaması gereken yegâne gerçek şudur:

   Bu günler
de geçecek, aydınlık yarınların getireceği mutluluklar ülkemizin her yanında
yeniden hissedilecektir.

                                          

                                         ‘’
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.’’

                                                           ‘’ Ne Mutlu Türküm Diyene.’’

Önceki İçerik“Hak Yücedir”
Sonraki İçerikAtatürk Atatürk’ü Anlatıyor –II-4
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.