Bugüne kadar beş yazı dizisi olarak yayınladığımız dizinin son sayısına geldik.
Çok ağır şartlar içeren Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanması ile birlikte, Osmanlı Devleti, kendi iç meselelerine dönmek durumunda kalmıştır. Çünkü, 1911 yılından beri süren savaşlar, gerek zaten zayıf ve ekonomisi Düyun-u Umumiye tarafından kontrol altına alınmış olan Devlet’in hazinesi, gerekse, Türk insanı, tükenmiş, bitmiş, adeta yok olma noktasına gelmiştir.
1881 yılında Muharrem Kararnamesi ile İflasını ilan eden Devlet, savaşların getirdiği ağır ekonomik şarlarla birlikte tamamen felç olmuş ve ayağa kalkacak durumu kalmamıştır. Öyle ki, Ateşkes Anlaşması ile birlikte en büyük sıkıntı insanımızın yiyecek meselesi olmuştur. Diğer bir ifade ile, Devlet, insanına yiyecek bulabilmek için olağanüstü tedbirler almak ve çareler bulmak zorunda kalmış ve bunu bile başaramamıştır. Başta Fransa ve ABD olmak üzere diğer bazı devletlerden iaşe getirilmek zorunda kalınmıştır.
Yani, İnsanımız, Gerçekten Açtır:
Millî Mücadele, Devlet’in ve Türk Milleti’nin bu ağır şartlarına rağmen başlamış, yürütülmüş ve başarılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal, bu çok ağır şartları yaşadığı ve altından kalkılması çok zor “silahsız savaş” yapmak zorunda olunduğunu bildiği için, ilk yaptığı işlerden biri, 1923’ün Şubat ayı içerisinde İzmir İKTİSAT Kongresi’ni düzenlemek olmuştur. Kazım KARABEKİR Paşa’nın Başkanlığını yaptığı bu Kongre, 15 gün kadar sürmüş ve ülkenin ekonomik envanterinin her anlamda ortaya konmasına ve o günden sonra, ülke ekonomisinin nasıl yürüyeceğine ışık tutulmasına çalışılmıştır. Bir konuyu daha bu aşamada belirmek gerektir; Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu Kongre aracılığıyla, o günlerde kesintiye uğramış olan Lozan Görüşmeleri’nde karşı tarafa ve dünyaya düşüncelerini de açıkça ilan etmiştir: “Kanımızın son damlasını harcayarak elde ettiğimiz Askerî başarının, Siyasî Bağımsızlığımız kadar Ekonomik Bağımsızlığımız için de olduğunu herkesin bilmesi şarttır”.
Lozan’da en çok tartışılan konulardan biri, Ekonomik Konular olmuştur. Özellikle, Kapitülasyonların Kaldırılması ve Borçlar Meselesi çok uzun tartışmalara sahne olmuştur. Sonunda varılan anlaşma ile asırlardan beri kanımızı emen Kapitülasyonlar hayatımızdan tamamen çıkmış, 1881 yılından beri Türk Milleti’ne hakaret olarak kabul edilen Düyun-u Umumiye kurumu kaldırılmıştır. Borçlar, yaklaşık 129,375,000 Lira olarak belirlenmiş ve bunun 84,597,000 Lirasını Yeni Türk Devleti’nin ödemesi konusunda anlaşılmıştır.
Bu ağır ekonomik enkazın Osmanlı’dan Yeni Türk Devleti’ne aktarıldığını, devredildiğini daha da iyi belirtebilmek için bazı rakamları ortaya koyalım:
Osmanlı Devleti’nde Özel Sanayi tesislerinin sayısı:
1915 yılında, Gıda 38, Toprak 5, Deri 4, Tahta 15, Tekstil 18, Kağıt-matbaa 21, Kimya 6 olmak üzere toplam 107’dir.
1914 yılındaki demiryollarının miktarı şöyledir;
Toplam 8,334 km’dir. Bugünkü sınırlar içinde kalan ise 3,790 Km (Erzurum-Sarıkamış hariç)’dir. Yani, bugünkü sınırlar içinde kalan demiryolları, toplamın yarısından azdır.
Yine aynı tarihlerde, bugünkü sınırlarımız içinde kalan 18,335 kilometrelik şosenin 13,885 kilometresi kırma taştan yapılmış, 4,450 kilometresi ise toprak yoldan ibarettir. Kırma taş ve şoselerin büyük kısmı bakımsızlıktan harap hale gelmiş ve tesviyeleri bozuktur.
1914 yılı Dış ticareti;
İthalat 4,184 milyon kuruş ve İhracat 2,160 milyon kuruştur ki bu durumda Dış Ticaret Açığı 2,024 milyon kuruştur. Sürekli yüksek oranlarda Dış Ticaret Açığı verilmektedir.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Osmanlı Devleti’nin deniz ulaşımının yüzde 90’ı yabancılar tarafından gerçekleştirilmektedir.
Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda, Ülke nüfusunun 12 milyon 500 bin kişi olduğu tahmin edilmektedir. Yetişkin erkek gücü açığı oldukça fazladır. 25 yaş üstü nüfusun ortalama eğitim düzeyi 1 yıldır. Okuma yazma bilen erkeklerin oranı yüzde 6-10 arasında olduğu belirtilmektedir. Kadınlarda bu oran, binlerle ölçülen rakamlardır.
Bütün bu ağır şartların yanında bir de, Lozan Anlaşması gereği, Türkiye’den yaklaşık 1,5 milyon kişi Yunanistan’a ve oradan da 379 bin kişi Türkiye’ye gelmiştir.
Kısaca: CUMHURİYET’E TAM BİR ENKAZ DEVREDİLMİŞTİR. AMA, CUMHURİYET’İ KURAN İRADE, NE BU ENKAZ EDEBİYATINI YAPMIŞ VE NE DE BU ZORLUKLARDAN YILMIŞTIR. HEPSİNİN ÜSTESİNDEN GELMİŞTİR.
TÜRK MİLLETİ OLARAK, ONLARA MİNNET, ŞÜKRAN VE HÜRMETLERİMİZİ SUNAR, MAHŞERE KADAR SAYGIYLA ANARIZ:
.