17 Ağustos depremi -diğer büyük afetler gibi- iç yakıcı bir ulusal acımızdır.
O talihsiz ses, henüz kulaklarımızda dönüp dolaşıyor. Bu sesi duyan var mı?. Her seneyi devriyesinde depremzede edebiyatı
yapmak, o sese bir çare olacak mıydı, oldu mu?. Elbette değil. Temenniden öte
bir şey değil.
Bu depremde; Marmara bir uçtan bir uca yıkıntıya uğramıştır. Bu yıkıntı
altında; büyük umutlarımız, hayâllerimiz,
geleceğimiz kalmıştır. Ancak gerçekte, bu yıkıntının altında; kontrolsüz
cehalet kalmıştır. Zaptedilmeyen kazanma hırsı, müteahhit
– kontrol ilişkileri kalmıştır. Arsızlık–insafsızlık,
kalmıştır. Siyaset ve yerel idarecilerin ilişkileri, yönetmeliğe
uymayan kamu yetkilileri kalmıştır. Bilimsel verilere dayanmayan kat
artırım sorumluları kalmıştır. Hem de bir daha çıkmamak üzere. O sesi
duyan var mı?