Vikipedi’de, bakın serap nasıl tarif ediliyor? “Serap, atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan ve çöllerde kolaylıkla gözlemi yapılabilen optik yanılma, optik bir doğa olayıdır. Kısaca, uzak nesnelerin görüntüsünün, ışık ışınlarının bükülmesiyle, aslında bulunmadıkları bir yerde görünmesidir. Halüsinasyonun tersine, serap bir doğa olayıdır. Kamera ile kaydedilebilir. Gözlemcinin konumunda bulunan herhangi bir optik alet bu ışık olayını gözlemleyebilir.”
Halüsinasyon (var sayma) ise, bir his organını uyaran hiçbir nesne veya uyarıcı olmaksızın, alınan bir sanının varlığına inanma durumudur. Ruh hastalıklarında sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Beş duyunun da halüsinasyonu olabilir; görme, işitme, dokunma, koklama ve tat duyusu. Halüsinasyonlarda kişi, bir hastalığının olduğunu bilmeden, gördükleri, işittikleri ve hissettiklerine bütünüyle inanır.
17/25 Aralık soruşturmalarına ait delil niteliğindeki kayıtlar, Türkiye’yi sarsan, 4 bakanın istifasına, tutuklamalara sebep olan görüntüler meğer bir serap imiş.
Yani biz toplum olarak, 800 bin TL değerindeki rüşvet saatini Bakanın kolunda gördüğümüzü sanmıştık. Ama meğer o saat ABD’deki bir iş adamının kolunda imiş.
Ayakkabı kutusunda gördüğümüz paralar, Halk Bankasının kasasında imiş de biz serap görmüşüz.
Bakan çocuğunun evinde yatak odasında gördüğümüzü sandığımız çelik para kasaları içindeki dolarlar, Eurolar da, İsviçre Bankalarının birinin deposunda imiş.
Ah bu ışık kırılmaları ah. Bu optik yanılma sayesinde yani ışık ışınlarının bükülmesiyle, bahsi geçen suç delillerinin aslında bulunmadıkları bir yerde görünmesi yüzünden ne kadar günaha girdik.
Peki ya ses kayıtları? Onlar da olsa olsa halüsinasyondur. Bakın C. Savcılarımız takipsizlik kararı verdiklerine göre “milletin A. sına koyduğunu” duyduğumuzu sandığımız, “havuz medyası” oluşturmak için rüşvet verdiğini sandığımız saygın iş adamlarının konuşmaları da herhalde halüsinasyonmuş.
Montaj mı, dublaj mı diye tartışıp durduğumuz sıfırlama tapeleri de, ihalelere fesat karıştırdı diye şüphelendiğimiz devletlilerin ses kayıtları da meğer hepsi bir halüsinasyon (var sayma) imiş.
***
George Orwell’in “1984″ romanının kahramanı olan Winston Smith “Özgürlük, İki Kere İkinin Dört Ettiğini Söyleyebilmektir” diyordu. Parti ve Ağabey’in (bigbrother) kontrol ettiği sistem Smith’i “Sevgi Bakanlığı’nda” misafir eder. Gördüğü beyin yıkama işlemlerinden sonra Smith mutlu olmayı öğrenmişti.
Artık “iki kere ikinin beş ettiğine” ve geçen her gün, Parti ve Ağabey’e olan bağlılığının artarak mutlu(!) bir şekilde yaşamaya devam edeceğine tüm kalbiyle inanmaktadır.
Mutlu olmak istiyorsak, haydi hep birlikte söyleyelim: “İki kere iki beş eder.”
*****
TAKİPSİZLİK KARARLARI
Geçen hafta 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili İstanbul Başsavcılığı, işadamı Rıza Sarraf, eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan ile eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ve eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan‘ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkında kovuşturmaya gerek duyulmadığı kararını verdi.
Karar, “Usulüne uygun delil toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve herhangi bir örgüte rastlanmadığı” gerekçesine dayandırıldı.
Daha önce tutuklanıp serbest bırakılan bu kişiler ‘haksız tutuklama tazminatı’ verilmesi için dava açabilecek. Yani bu soruşturmadan borçlu çıktık. Mahkemelerin belirleyeceği haksız tutuklama tazminatları maliye hazinesinden, başka ifadeyle vatandaşların cebinden çıkacak.
AKP’li dört bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi de artık mümkün olamayacak.
Çünkü “Soruşturma Komisyonu, Savcılığın takipsizlik kararını esas alarak, AKP’li bakanların Yüce Divan’a sevk edilmemeleri yönünde rapor yazabilecek ve meclis genel kurulundaki AKP çoğunluğu da bu tartışmalı gerekçeyle daha rahat biçimde bakanlarını aklayabilecek.”
Daha önce de (6 Eylülde) 25 Aralık “rüşvet ve kara para aklama” soruşturma dosyasına sonradan dâhil olan savcılar, aralarında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan‘ın da bulunduğu 96 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına hükmetmişti.
Takipsizlik verilenler arasında Abdullah Tivnikli, Cemal Kalyoncu, Mehmet Cengiz, Ömer Faruk Kalyoncu, Berat Albayrak, Ahmet Çalık, Yasin el Kadı, Mehmet Fatih Saraç, Usame Kutub, Mustafa Varank, Mustafa Latif Topbaş da bulunuyordu.
Daha da ilginç gelişmeler olabileceği konuşulup, yazılıyor. 17-25 Aralık soruşturmalarında imzası bulunan Savcı ve hâkimler meslekten ihraç edilebilecek. Hatta tutuklanabilecekler.
“Nitekim HSYK müfettişleri, 17 Aralık savcısı Muammer Aktaş hakkındaki soruşturmasını tamamlamış ve suçlu(!) bulduğu Aktaş’ın meslekten ihraç edilmesini istemişti. Yeni HSYK’nun da bu rapora destek vermesi halinde Aktaş dâhil meslekten ihraç edilecek birçok hâkim-savcının ardından, tutuklanmasının da gündeme gelebileceği” konuşulmaya başlandı.
Bence hak ediyorlar. Hatta tımarhaneye kapatılmaları daha uygun olabilir.
Madem siz kendiniz serap ve halüsinasyon gördünüz, aynı hastalığı bütün millete neden bulaştırdınız? Devletlilerimizde niye “darbe yapacaklar” korkusu yarattınız?
Allah herkese hak ettiğini versin.