O gün, ihtilâlin birinci yıldönümü kutlama şenlikleri yapılacaktı. Törenin başlangıcından hemen sonra, Türkler aleyhine atılan slogan sebebiyle şenlik, bir protesto mitinge dönüştü. Kısa bir süre sonra da cumhuriyetin birinci yıldönümünü kutlamaya gelen silâhsız Türk erkeklerinin, çocuk ve kadınlarının katliamı başladı.
14 Temmuz 1959, Irak Türkleri için katran karası günlerden biridir. İlki değildi, sonuncusu da olmadı.
Türk tarihinde bazı kelimeler tek başına, hikâyesi ciltlere sığmayacak büyük zulümleri hatırlatır: Sürgün denilince Kırım, katliam denilince Kerkük akla gelir.
IRAK’TA TÜRK VARLIĞI
Bu günkü Irak topraklarında yaşayan Türkler, bölgenin 1320 yıllık sakinleridir, Türk’ler ilk defa, 674 yılında (Hicrî takvime göre 54 yılında) bölgeye geldiler,
İslâm halifelerinden Emevi Hükümdarı Muaviye, İslâmiyet’i yaymak ve devletinin sınırlarını genişletmek istiyordu. Kumandanı Ubeydullah bin Ziyad’ı, 20.000 kişilik bir ordu ile o dönemde, Mavera ün-nehr olarak anılan Aşağı Türkistan’a gönderdi. Bu bölge, kaba sınırları ile Semerkant ve Buhara şehirlerini içine alır, Aral Gölü’ne kadar uzanır Ceyhun Irmağı Havzası olarak da isimlendirilir. Bölgenin diğer önemli şehirleri; Toharistan, Gürcan, Soğd, Fergana ve Zahülistan’dır. Bölgede yoğunlukla Türkler yaşıyorlardı. O dönemde Türkler arasında dinî inanç olarak Zerdüştlük (Mecusilik) ve Şamanizm yaygındı,
Ubeydullah Bin Ziyad, Buhara şehrini kuşattı ise de, Türk’leri yenip şehre hâkim olamadı. Buhara Prensesi Hâtûn Han ile barış sözleşmesi imzaladı ve savaştaki kahramanlıklarına hayran kaldığı Türk’lerden 2.000 kişiyi yanına alarak bu günkü Basra şehrine döndü. Türkler, Basra’ya yerleştirildi. Bu 2.000 kişi, Irak’a ilk gelen Türklerdir.
İslâm Arap ordularının sonraki Türkistan seferleri dönüşlerinde de Irak’a getirilen Türkler oldu. Arap komutanlar, Türklerin savaşçı yönlerini görmüşler, ordularının Türklerden alınacak takviyelerle zaferden zafere koşacağına inanmışlardı. Türkler, yalnızca savaş alanlarındaki cengâverlikleriyle değil; çalışkan, mert, dürüst ve temiz, ayrıca komutanlarına ve devlet yöneticilerine olan sadakatleriyle de vazgeçilmez olduklarını göstermişlerdi. Düzgün bir vücut yapısına sahip olmaları dikkat çekiyordu. Arap kızlarıyla evlenip ırkî değişikliklere uğramaması ve karakterlerinin yerli kültürlerden etkilenip bozulmaması için, özel olarak inşa edilen yeni şehirlere yerleştirildi. Bu düzen, Selçukluların bölgeye gelmelerine kadar devam etti.
IRAK’TA TÜRK HÂKİMİYETİ Selçuklular, 23 Mayıs 1040 tarihinde Dandanakan Savaşı’nı kazandılar. Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat’a gelişi ile Irak, fiilen Türk’lerin yönetimine girdi. Türkler bölgede artık nüfus itibariyle de üstünlük kurmuşlardı. Halife’nin dînî otoritesine saygı gösterdiler. İslâm’ın bayraktarlığı Selçuklular tarafından üstlenildi.
Selçukluların bölgedeki hâkimiyeti, Atabeylikleri ve Kıpçak Beylikleri de dâhil edilirse, 1258 yılına kadar devam etti. 1258 – 1344 yılları arası, İlhanlılar dönemidir. Karakoyunlulardan sonra, 1534 yılında Irak, Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçti, Anadolu’dan pek çok Türk ailesi Irak’a yerleştirildi.
Irak, 386 yıl boyunca bir Türk Yurdu olarak tarihinin en huzurlu, güvenli ve bayındır dönemini yaşadı.
634 yılından 1920 yılına kadar geçen zaman içerisinde Türkler Irak’ta ak günler yaşadılar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 11 Ekim 1920 tarihinde, İngiliz politikasının gereği olarak Irak Krallığı, tarih sahnesindeki yerini aldı. Böylece Irak Türkleri için kara günler başlamış oldu.
KATRAN KARASI GÜNLER Türk tarihinde bazı kelimeler tek başına, hikâyesi ciltlere sığmayacak büyük zulümleri hatırlatır: Sürgün denilince Kırım, katliam denilince Kerkük akla gelir.
Irak Türklerinin talihsizlikleri 10 Mart 1917 tarihinde başlar. Bu tarihte İngilizler, Bağdat’ı işgal ettiler. 15 Ağustos 1917’de Kerkük’e girdiler. 8 Kasım 1918’de Ali İhsan Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu, Musul’dan çekilmek mecburiyetinde kaldı. Böylece Irak Türklerini koruyacak güçler bertaraf edilmişti. Katliamları önleyecek engeller artık yoktu.
İlk katliam 1920’de gerçekleştirildi.
Irak, İngiliz askerlerinin işgali altındaydı. Arnold Wilson, sert bir genel vali idi. Yönetimde kendilerine hiçbir görev verilmeyen Türkler, durumdan hoşnut değildi. Yönetimin Irak’a bırakılacağı söylentileri tedirginliği artırıyordu. Bu ortam içerisinde. Haziran 1920’de Rumeyse şehrinde başlayan protesto hareketleri, 4 Temmuz 1920’de genel bir ayaklanma hareketine dönüştü. Ağustos sonlarına gelindiğinde İngiliz askerî birlikleri, eğitimsiz ve silâhsız direnişçileri kontrol altına aldı. Halk, Karaçuk Dağı eteklerine sığındı. Üç ay devam eden pasif savunma sırasında çok kişi öldü. Telafer şehri bombalandı, erzak ambarları yakıldı. Teslim olan halkın pek çoğu tutuklandı. Birçoğuna işkence yapıldı, bir kısmı öldürüldü. Geri kalanlar da sürgün edildi. Türkmenler bu olayda 8420 şehit verdiler.
Bu olay, Irak tarihine Kaça Kaç Yılı olarak geçti. Kaça Kaç Yılı, Telafer Türklerinin şanlı bir kahramanlık destanıdır. Ayaklanma sebebiyle Wilson görevden alındı.
5 Ağustos 1923 – Musul’da İngiliz Katliamı
İngiliz paralı askerleri, Musul çarşısında kavga çıkarttılar. Kavga şiddetlenince silâhlarını ateşleyerek 2 Türk’ün ölümüne, 18’inin de yaralanmasına sebebiyet verdiler.
4 Mayıs 1924 Arife Günü – Levy Katliamı
Şehirde asayişi temin ile görevli Asurî askerler, Kerkük’ün Eskiyaka Mahallesi’ndeki Büyükpazar adlı çarşıda, satıcılardan biri ile tartışırlar. Tartışma, sonra kavgaya dönüştü. Askerlerden biri yaralanınca, kışlalarına geldiler, yanlarına silâhlarnı ve çok sayıda asker arkadaşlarını alarak tekrar olay yerine döndüler. Sivil halkın üzerine rast gele ateş açarak suçsuz insanları öldürdüler. Aynı zamanda dükkânlar yağmalandı, evler ateşe verildi. Bu olayda Türkler, 200 ölü verdiler. Yaralı sayısı ise 54’tür.
Bağımsız Irak – Haziran 1930
İngiltere, işgali altında tuttuğu Irak’a, bağımsızlık hakkı tanıdı. Fakat bölgeden tamamen çekilmedi. Irak’ın dış politikasında söz sahibi olma hakkını korudu. Savaş durumunda Irak; toprakları ve limanları ile, stratejik tesisleriyle İngiltere’nin emrinde olacaktı. Çok gülünç olan bu sözde bağımsızlıktan sonra yönetim, Türkler üzerindeki baskılarını artırdı. Artırılan baskıların en önemlisi dil konusunda idi. 1925 yılında resmî dil olarak Arapça ve Türkçe kabul edilmiş iken, 1933 yılında, yalnızca Arapça’nın kullanılabileceği ilân edildi. Her vesile ile Türk’lere Araplık şuuru aşılanmaya çalışılıyor, Türkler direndikçe baskılar artırılıyordu. Kerkük şehir merkezindeki okullar hariç olmak üzere Türkçe öğretimi yasaklandı. 1937 yılında Kerkük’teki okullar da yasak kapsamına alındı. Türk asıllı memurlar, Türk bölgelerinin dışına tâyin edildi. İşbaşı yapmayanlar memurluktan atıldı. Türk bölgelerinde, Türk düşmanı Arap kökenli memurlar görevlendirildi. Türk’lerin kurduğu yardımlaşma dernekleri kapatıldı. Irak Türkleri için karanlık günlerle dolu, hangi felâketlere gebe olduğu bilinmeyen yeni bir dönem başlatılmıştı.
Gâvurbağı Katliamı – 12 Temmuz 1946
Kerkük’te bulunan petrol şirketinde çalışan ve çoğunluğu Türk olan işçiler; ücret ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için şirket yöneticilerine başvurdular. İstekleri kabul edilmeyince, dilekçelerini gazetelerde yayınlattılar. Yine sonuç alamayınca, l Temmuz 1946 târihinde, Gâvurbaği denilen yerde, protesto toplantısı düzenlediler. 4 Temmuz günü polis, göstericilerin elebaşlarını tutukladı. Buna rağmen gösteriler devam ediyordu. 12 Temmuz günü meydanı terk etmeyenlere ateş açıldı. İçlerinde bir kadın ve bir çocuğun bulunduğu 20 kişi öldürüldü.
Büyük Katliam – 14 Temmuz 1959
14 Temmuz 1958’de Irak Silâhlı Kuvvetleri, General Abdülkerim Kasım ve Yarbay Abdüsselâm Ârif komutasında ihtilâl yaptı. Başbakan Nuri Sait ve yönetimin diğer önde gelenleri öldürüldü. Cumhuriyet ilân edildi. Kasım’ı Kurusçov yönetimindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Ârifi ise Cemâl Abdülnâsır yönetimindeki Mısır Devleti destekliyordu. İhtilâlin üçüncü ayında Abdüsselâm Ârif, tevkif edilerek yönetimden uzaklaştırıldı. Irak, tamamen ve iyice Moskova’ya bağımlı hâle geldi. Öteden beri Türkleri ezmeye çalışan Molla Mustafa Barzanî taraftarları, Moskova’nın onayını alarak Irak’ta bir Kürt Devleti kurma çalışmalarını başlattılar. Onlar, “Irak ‘ta Türk’lere hayat hakkı yoktur. ” Diyorlardı. Türkler için öncekilerden daha karanlık olacağı anlaşılan yeni bir dönem başlamıştı.
Daha büyük faciaların öncüsü olan olaylarla dolu günler yaşanıyordu. Kürtler, Kerkük’te plânlı taşkınlıklar düzenliyorlardı. Türk’lere ait Beşir Gazetesi kapatıldı. Yazı işleri müdürü, sahibi ve başyazarı tutuklandı ve sürgün edildi. Kerkük Belediye Başkanlığı’na Moskova’da eğitim gören bir komutan getirildi. Türkler arasında sevilen-sivrilen pek çok kişi tutuklandı. Daha sonra Türkçe konuşmak bile tutuklama sebebi hâline getirildi. Kürt militanlar, Türklerin yoğun olduğu bölgelere yerleştirildi.
Yaşanan acı olaylarla, katrandan daha kara 14 Temmuz 1959’a gelindi.
:
O gün, ihtilâlin birinci yıldönümü kutlama şenlikleri yapılacaktı. Törenin başlangıcından hemen sonra, Türkler aleyhine atılan slogan sebebiyle şenlik, bir protesto mitingi görünümüne büründü. Kısa bir süre sonra da miting, cumhuriyetin birinci yıldönümünü kutlamaya gelen silâhsız Türk erkeklerinin, çocuk ve kadınlarının katliamına dönüştü.
Katliam, 3 gün 3 gece sürdü. Evlerine kapanan Türkler, silâhlı askerler marifetiyle toplanarak Kerkük Garnizonu’na götürüldü. Garnizondaki sözde halk mahkemeleri, beş-on dakika süren yargılamalardan sonra idam kararı veriyor; karar, anında infaz ediliyordu. Evlerinden çıkmak istemeyenler, azıcık direnenler ise hemen oracıkta, süngü ve dipçik darbeleriyle öldürülüyorlardı. Türklere ait insansız evler ve dükkânlar önce yağmalanıyor, sonra da ateşe veriliyordu.
İnsanlık târihinin yaşadığı en büyük ve en fecî katliam olayı; Ankara, Londra, Şam, Kahire ve Beyrut radyolarından yayınlanan bildirilerle kınandı. Bunun üzerine Bağdat yönetimi olaya el koydu. Bilanço: yüzlerce şehit, binlerce yaralı ve kayıpla kapatılmıştı. Tespit edilebilen şehitlerin adları şunlardı: Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, Albay Ata Hayrullah, Kasım Neftçi, Selâhaddin ve Mehmet Avcı, Cahid Fahreddin, Osman Hıdır, Emel – Cihat ve Nihat Fuat, Nureddin Aziz, Abdullah Bayatlı, İbrahim Ramazan, Abdülhâlik İsmail, Hasip Ali, Cuma Kanber, Kâzım Abbas Bektaş, Şâkir Zeynel, Hacı Necim, Enver Abbas, Adil Abdülhâmit, İzzet Çaycı, Fethullah Yunus, Kemal Abdülsamet ve Gani Nakip.
14 Temmuz 1959 tarihindeki katliam büyüktü fakat son değildi.
6 Mart 1961 – İş Adamına Suikast
Irak Türklerinin sevilen-sayılan önderlerini öldürmek Iraklı Kürt ve Arap militanlarına yetmiyordu. İş adamlarını da öldürmelilerdi… ki, Türkleri ekonomik yönden zayıflatabilsinler.
6 Mart 1961 tarihinde, kum ocağından yüklediği malı, kamyonu ile inşaat mahalline götürmekte
olan Salâh Kayacı, pusuya düşürülerek otomatik silâhla öldürüldü.
9 Ocak 1962 – Şehitlik Şerbeti İle Açılan İftar
İş adamlarına yönelik saldırılar devam ediyordu. Bir Ramazan gününün akşamında Salâh Terzi ve iki arkadaşı, dükkânında iftar açarlarken saldırıya uğradılar. İbrahim Hamza, olay yerinde öldü. Salâh Terzi ağır, Kemal ismindeki arkadaşı hafif yaralandılar. Kemal evine gitti.Salâh hastaneye kaldırıldı. Kan vermek isteyen Türkler, hastaneye alınmadılar. Ertesi gün Salâh Terzi, kasıtlı ihmalden öldü. Ölülerin cesetleri ailelerine verilmedi. Çıkan olayda 120 Türk tutuklandı ve sürgüne gönderildi.
İhtilâller Dönemi
8 Şubat 1963 tarihinde Arap Sosyalist Baas Partisi, bir ihtilâl yaptı. General Abdülkerim Kasım’ı devirdi ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte öldürdü. Partililer arasında görüş ayrılıkları olunca, 18 Kasım 1963’te Devlet Başkanı Abdüsselâm Arif, muhaliflerini bertaraf etti. Kendisi de 16 Nisan 1966’da suikast kokulu bir helikopter kazasında bertaraf edildi. Kardeşi Abdurrahman Arif yönetime hâkim oldu. Birkaç ay sonra o da bertaraf edildi. 17 Temmuz 1968’de El Bekr, 30 Temmuz 1968 tarihinde Saddam Hüseyin, yönetimi ele geçirdiler.
Saddam döneminde katliamlar, eskileri aratmayacak şekilde devam etti.
7 Temmuz 1970 – Sebepsiz Cinayet
Iraklı militanlar, polis ve askerin de desteğini alarak Türklere zulmetmeyi, en ufak bir direnişte onları öldürmeyi alışkanlık hâline getirmişlerdi. Bu alışkanlıklarının sonucu olarak Iraklı 5 polis ve 2 asker, sebepsiz yere bir dükkânı makineli tüfeklerle taradılar. Babasının saat tamirciliği yaptığı dükkânda oturmakta olan 18 yaşındaki Mehmet Fatih Saatçi öldürüldü.
16 Ocak 1980 – Darağacında Sallanan Bayraklar
Irak Türklerinin önde gelen isimlerinden Albay Abdullah Abdurrahman, Ziraat Mühendisliği tahsilini Ankara’da tamamladıktan sonra Bağdat Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Doç. Dr . Necdet Koçak ve Irak Türklerinin çok sevdikleri Âdil Şeref, Türkiye lehine casusluk yaptıkları iddiasıyla göstermelik bir mahkeme ile idama mahkûm edildiler. Cezalar hemen infaz edildi. Cesetleri ailelerine verilmeyip bilinmeyen bir yere gömüldü. Aynı dâvâda idam cezasına çarptırılan Dr. Rıza Demirci’nin ölüm haberi, yıllar sonra Irak resmî makamları tarafından ailesine bildirildi. Irak Türklerinin bu mümtaz evlâdının nerede ve nasıl şehit edildiği, nereye gömüldüğü bir sır gibi saklandı.
28 Mart 1991 – Altınköprü Katliamı
Altınköprü, Kerkük – Erbil kara ve demiryolu üzerinde bulunan bir Türk şehridir. Körfez Krizi’nden sonra Irak’ta ayaklanmalar baş gösterdi, Kürt peşmergeler Kerkük’te tapu ve nüfus idarelerini yaktılar. Evler ve işyerleri yağmalandı. Resmî güçler, 10 gün sonra duruma müdahale ettiler. Irak’lı askerlerin güya peşmergelere açtığı ateşle Tuzhurmatu ve Tazehurmatı isimli yerleşim bölgelerinde çok sayıda Türk, hayatını kaybetti. Yüzlerce kişi yaralandı. Paniğe kapılan halk, Altınköprü üzerinden Erbil’e kaçmaya başladı. Ordu birlikleri de arkalarından Altınköprü şehrine girdi. Sokaklarda bulunan herkese ateş ettiler. Evler top ateşine tutuldu. Yakalanan herkes tutuklanıp götürüldü. Götürülenlerin cesetleri, olaydan 20 gün sonra bir çukurda üst üste yığılmış olarak bulundu. İçlerinde 15 yaşında çocuklar, 70 yaşında ihtiyarlar ve iki gözü de doğuştan âmâ olan çok yaşlı iki insan vardı. Kara bilanço: 83 ölü 200’den fazla yaralı ve yüzlerce kayıp…
Bağdat yönetimi Türklere, ‘Akrabalarının Kürtler tarafından açılan ateşle öldükleri’ ne dair yemin etmeleri hâlinde, ölenlerin şehit ilân edileceğini söyledi. Kabul görmeyince, baskılar yapıldı.
16 Ekim 1995 – Hürriyet Meşalesi Türkmen Kızı Zehra
Bağdat yönetiminin Türklere uyguladığı politikanın değişmez hedefi, Türkleri; topluca yaşadıkları bölgelerden sürüp, sürgün yerlerinde azınlık durumuna düşürmekti. Parçala, böl ve yönet ve/veya yut taktiği uygulanıyordu. Hedefe ulaşmak için makul bir gerekçeye dayanmak ihtiyacı hissedilmiyordu,
Kerkük’ün banliyösü olan Tisin halkından Ali Feyzullah Bektaş, bir gün polis karakoluna çağrılır. Eline bir kâğıt tutuşturulur, 24 saat içerisinde Kerkük’ü terk etmesi emredilir, Verilen mühlet dolduğunda zorbalar kapıya dayanırlar. Emri silâh zoruyla uygulamak isterler. Kapıyı açan 14 yaşındaki Zehra Bektaş, gelenlere, emre uymayacaklarını söyler. Polislerin ellerinden kurtularak kaçar ve önceden hazırladığı bir bidon gaz yağını başından aşağı boşaltarak kibriti çakar ve kendisini ateşe verir. Küçük Zehra, hürriyet meşalesi gibi yanarken şu sözleri haykırır:
Ben Kerkük’ün kızıyım. Bu şehirden asla gitmeyeceğim. Bize yapılan zulümleri protesto etmek, Türklere hürriyet yolunu açmak ve Türk ismini yüceltmek için kendimi yakıyorum.
Asil Türk kızı küçük Zehra, dediğini yaptı: Kerkük’ü terk etmedi. Aziz naaşı, canından çok sevdiği Kerkük toprağına gömüldü. Zorbalar, cenaze namazından hemen sonra, acılı babayı evinden alıp götürdüler. Bir daha kimse kendisinden haber alamadı.
* * *
Irak Türklerinin kara günleri, yukarıdakilerden ibaret değil. Bir veya iki kişinin şehit edildiği
olayların sayısı yüzleri buluyor. İşte bunlardan bazıları:
2 Şubat 1962………… : Selâhaddin Mustafa Terzi şehit edildi.
1 Temmuz 1968 . . . . : Yasin Kasap Erbil’de şehit edildi.
2 Ocak 1969 ….. : Çavuş Fazıl Düdüklü idam edildi
6 Kasım 1971………… : Sanatkâr Hüseyin Demirci şehit edildi.
6 Temmuz 1980 . . … : Öğretmen Mehmet Korkmaz ve üç arkadaşı şehit edildi.
17 Şubat 1985 ……….: Mahir Oktay idam edildi.
20 Şubat 1986………. : Yarbay Şükrü şehit edildi.
22 Mart 1991……….. : Tarık Fuat Bayraktar Kerkük’te şehit edildi.
7 Ocak 1994………… : Irak Millî Türkmen Partisi yöneticilerinden Ali Ömer Debbağ şehit edildi.
15 Haziran 1994 ….: Tahsin Rüştü Saraçoğlu şehit edildi.
2 Eylül 1996…………: Irak Türkmen Cephesi üyesi 34 kişi Bağdat zindanlarına konuldu.
27 Temmuz 1997 .. .. : Irak Millî Türkmen Partisi yöneticilerinden Ali Yayçılı ve Ahmed Nureddîn idam edildi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), nükleer ve biyolojik silâhlar bulundurduğu ve Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in bu silâhların kontrolüne ve imhâsına izin vermediği gerekçesiyle Irak’ı, 24 Şubat 2003 târihinde işgal harekâtını başlattı.
ABD’nin ikinci Irak harekâtına yol açan olayların kronolojik geçmişi şöyle:
* 2 Ağustos 1990: Irak Kuveyt’i işgal eti.
* 17 Ocak – 28 Şubat 1991: ABD liderliğindeki koalisyon, Çöl Fırtınası adı verilen operasyonu düzenledi. Irak yönetimi, Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BMT)’nin kararlarını kabul eti ve çatışmalar sona erdi.
* 5 Ağustos 1998: Irak, silah denetçileri ve Atom Enerjisi Ajansı işbirliğini askıya aldı ve denetimleri yasakladı.
* 16-19 Aralık 1998: Irak’a yönelik Çöl Tilkisi operasyonunda 73 kişi öldü. 500’den fazla füze atıldı.
* 16 Ocak 2002: George Bush, Saddam Hüseyin’in BMT denetçilerinin Irak’a dönüşünü kabul etmesi gerektiğini, aksi takdirde ABD’nin zamanı geldiğinde harekete geçeceğini söyledi.
* 8 Kasım 2002: Güvenlik Konseyi, Irak’ın silahsızlandırılmasını isteyen 1441 sayılı kararı aldı.
* 27 Kasım 2002: BMT denetçileri Bağdat’a döndü. Denetimler yeniden başladı.
* 16 Mart 2003: Azor Zirvesi’nde diplomasiye 24 saat süre verildi.
* 18 Mart 2003: BMT silâh denetçileri Irak’ı terk etti.
ABD’nin Irak operasyonunun dünyadaki etkileri: Dünya kamuoyu, operasyonu destekleyenler ve karşı çıkanlar olarak âdetâ ikiye böldü: Destekleyenler: İngiltere, İspanya, Arnavutluk, Bulgaristan,Çek Cumhuriyeti, Güney Kore, Polonya, Romanya, Slovakya Litvanya, Letonya, Kuveyt, Japonya, İsrail, Filipinler, Avustralya, İtalya. Karşı çıkan ülkeler: Almanya, Belçika, Brezilya, Çin,Endonezya, Fransa, Hindistan, İran, kanada, Kuzey Kore, Küba, Libya, Lübnan, Malezya, Meksika, Mısır, Pakistan, Rusya, Suriye, Suudi Arabistan Ürdün ve Vietnam.
OLAYIN YORUMU Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Bush Cuntası, Irak operasyonu ile şu mesajı vermeyi amaçlıyor gibiydi: “ABD dünyanın en güçlü ülkesidir. Biz, istediğimiz coğrafya parçasını, kendi endişelerimize göre hareket ederek, çıkarlarımıza göre şekillendiririz.” Dünya kamuoyu bir kere daha gördü: ABD’nin evhama dayalı millî güvenlik endişeleri; milletlerarası anlaşmalar, yükümlülükler ve hukuk standartlarının önündedir. Birleşmiş Milletler kararı, ülkelerin bölünmezliği, sınırların değişmezliği prensiplerinin hepsi, ABD çıkarları ile çelişmediği sürece saygı ile hatırlanır. Aksi takdirde, hiçbirinin kıymet-i harbiyesi yoktur.
9 Nisan 2003 târihinde Bağdat’ın düşmesi ile, harekâtın 21. gününde ABD Irak işgalini tamamladı.
Irak Türkleri için katran karası günler, öncekiler gibi devam etti. ABD’li işgal askerlerinin engel olmaması, belki de gizli desteği ile Barzani ve Talabani’ye bağlı Kürt çapulcular tarafından Türkler öldürüldü, evleri yağmalandı, yakıldı. Irak’taki Türk varlığının belgeleri; tapu ve nüfus dâireleri talan edilerek yok edildi.
Irak’ta Türk katliamı devam ediyor. Katliama karşı dünya kör: Görmüyor. Dünya sağır: duymuyor. Normaldir.
Ya Türkiye… O da mı kör ve sağır?