10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçim Analizi

58

 

YSK’nun 10 Ağustos 2014‘de yapılan 12. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yurt içi- Yurt dışı ve gümrük sandıkları dâhil geçici sonuçlarına göre “Kayıtlı Seçmen Sayısı: 55.692.841, Oy Kullanan Seçmen Sayısı:  41.283.773, Geçerli Oy Sayısı 40.545.902, Geçersiz Oy Sayısı 737.871 ve Seçime Katılım Oranı %74.13” dür. Yani oy kullanmayan %25.76 ve oyu geçersiz sayılan %1.32 ile temsil edilmeyen oy oranı %27.08 olmuş ve her 4 seçmenden 1‘i temsil edilmemiştir. (30 Mart 2014 Mahalli İdareler Belediye Meclis Üyeliği sonucu: Kayıtlı seçmen sayısı: 48.843.157, oy kullanan seçmen sayısı:  43.543.717, geçerli oy sayısı 41.527.387 ve seçime katılım oranı % 89.15‘dir.)

Seçimi “AKP’nin adayı olan, Başbakan olduğu için devlet ve özel sektörün tüm imkânlarını kullanıp medya ve sermaye desteğini arkasına alarak profesyonel bir seçim kampanyası yürüten ve toplumun tüm kesimleri ile her bölgeden (Ağırlıklı Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’dan) oy alan” Recep Tayyip ERDOĞAN, 21.000.260 (%51.79) oy ile 1. turda kazanmış ve partisinin mahalli idareler belediye meclis üyeliğinde aldığı (17.802.976 / %42.87) oyu 3.197.284 (%8.92) artırmıştır. Dolayısıyla 2. turda BDP / HDP’nin oylarına ihtiyacı kalmamıştır. Ancak kayıtlı seçmenin % 37.71‘inin oyunu aldığından ve dışarıda oy kullanmayan, oyu geçersiz sayılan ve diğer adaylara verilenler ile beraber %62.29 gibi ciddi bir çoğunluk kaldığından; AKP’ni kontrol edebilecek ve ülkeyi başkanlık sistemi ile federal yapıya götürebilecek yüksek bir oran elde edememiştir. Bu yüzden bundan sonra AKP’ni değil Türkiye’yi temsil ettiğini unutmamalı, yeminine ve anayasaya sadakatle bağlı kalmalı, T.C. Devleti’nin milli ve üniter yapısı ile Türk Milleti’nin birlik ve dirliğini korumalı, bireysel hak ve özgürlükler ile demokratik sistemi geliştirmeli, dış politikaya ağırlık vermeli, iç politikaya karışmamalı, siyaset dışı kalmalı, ergler ve kurumlar arası işbirliği ile koordinasyonu sağlamalı, yasama- yürütme ve yargı erglerini uyumlu çalıştırmalı, tarafsız ve adil olmalı, halkı hiçbir ayrıma gitmeden sevgiyle kucaklamalı, etnik- dini ve mezhepsel tartışmaları sonlandırarak toplumu kaynaştırmalı ve mevcut gerilim ve kutuplaşmayı azaltarak; ülkeyi bir an önce normalleştirmelidir. İNŞAALLAH bu dileklerimiz gerçekleşir ve ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı Vatana ve Millete hayırlı olur.

MHP ve CHP’nin çatı adayı olan, DP- DSP- BBP- BTP dahil 14 partinin desteğini alarak toplumun tüm kesimlerinden (Ağırlıklı Akdeniz ve Ege Bölgeleri ile Tırakya’dan) oy alan, ancak medya ve sermaye desteğinden yoksun olması ile zaman azlığı ve muhalefetin iyi organize olamaması yüzünden profesyonel bir seçim kampanyası yürütemeyen, hatipliği ve siyasi tecrübesi olmadığından miting yerine salon toplantılarını tercih eden, sandıklara sahip çıkamayan, fakat kibar ve beyefendi üslubu ile toplumun beğenisini kazanarak Türk Siyasetine örnek olan Ekmeleddin Mehmet İHSANOĞLU; 15.587.132 oy (%38.44) ile 2. olmuş ve kendisinden beklenen başarıyı elde edememiştir. Hatta MHP ile CHP’nin mahalli idareler belediye meclis üyeliğinde aldığı (CHP: 10.938.262 / %26.34, MHP: 7.399.119 / %17.82, Top: 18.337.381 / %44.16) oyun 2.750.249 (%5.72) gerisinde kalmıştır. Bunda MHP ve CHP tabanının bir kısmının Genel Merkezlerin belirlediği adayı benimsememesi ve seçmenin %25.87‘nin (bir parti kadar) sandığa gitmemesi de etkili olmuştur. MHP tabanından Tayyip ERDOĞAN’A, CHP tabanından Selehaddin DEMİRTAŞ’a oy gittiği iddiaları ise zayıftır, çünkü oy kaybını sandığa gitmeyenlerin miktarı ziyadesiyle karşılamaktadır. Yani seçim sonucunu partisini boykot eden ve tatili kesip sandığa gitmeyen seçmen belirlemiştir.

Etnik temelli politikalarla kutuplaşmaya neden olan ve terör örgütüyle ilişkisi nedeniyle kamuoyunda tartışılan BDP / HDP Adayı Selâhaddin DEMİRTAŞ ise yürüttüğü profesyonel seçim kampanyası sonucu aldığı 3.958.510 (%9.76) oy ile mahalli idareler belediye meclis üyeliğinde aldığı (BDP: 1.729.297 / %4.16, HDP: 881.830 / %2.12, Top: 2.611.127 / %6.28) oyu 1.347.383 (%3.48) artırmış, ancak geçmişteki federasyon ve ana dilde eğitim gibi ayrıştırıcı söylemleri nedeniyle toplumda güven uyandıramamış, %10 barajını geçememiş, halkın tüm kesimlerinin desteğini alamamış ve bir bölgeye hapsolan yapısında büyük değişiklik olmamıştır. Bölge halkının demokratik iradesini serbestçe ortaya koyması sağlanırsa, bu sonuçların bir hayli gerileyeceği de muhtemeldir.

Elbette MHP ile CHP 1. turda tabanları tarafından sevilip sayılan kendi adaylarını çıkartarak mahalli idarelerdeki %44.16‘yı alsalardı; seçim 2. tura kalırdı ve Recep Tayyip ERDOĞAN’nın BDP / HDP oylarına ihtiyacı olurdu. Ancak 2. turda MHP tabanın tamamı CHP adayına (veya tam tersi) oy vermeyebilirdi, yani seçim sonucu muhtemelen değişmezdi, ama PKK sözde çözüm sürecinde büyük avantaj elde ederdi.

Sonuç itibariyle “eğitim seviyesi artan, internet ile sosyal medyayı yoğun olarak kullanan, basından ülke ve dünyadaki gelişmeleri dikkatle izleyen, bir partiye eskisi kadar gönülden bağlı olmayan ve körü körüne oy kullanmayan” Türk Milleti’nin, bilgi çağında siyasetten beklentisi “kavga, eleştirme, sataşma, hakaret, tehdit, şantaj, korkutma, ayrıştırma, gerilim, kutuplaşma, çatışma, çözümsüzlük ve tıkanıklık değil” sevgi dili, barış ve kardeşlik mesajı, birlik ve dirlik vurgusu, demokratik hoşgörü, uzlaşma kültürü ve sorunun değil çözümün parçası olmaya yönelik yapıcı ve hizmet ağırlıklı bir siyasettir. İlk defa yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçiminde partilerin hedef ve ilkeleri kadar, adayların kimlik ve projelerinin de bir hayli önemli olduğu görülmüştür.

Dolayısıyla AKP ve Tayyip ERDOĞAN’A karşı üst üste 8 seçim kaybeden (3 Genel, 3 yerel, 1 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile referandum) muhalefet partileri ve liderleri; mevcut gerilimi azaltmak için yeni seçilen Cumhurbaşkanı’nı kutlamalı, halkı suçlamak yerine seçim çalışmalarında yorulan teşkilat ve sandık sorumluları ile çatı adayına oy veren seçmen ve tabanlarına teşekkür etmeli, ülke ve dünyadaki gelişmeleri dikkatle izlemeli, 21. asrı doğru yorumlamalı, seçim sonuçları geçmişten ders alıp geleceği öngörerek iyi analiz etmeli, teşkilatları ve tabanı ile geri besleme yaparak ve halkın ne demek istediğini anlayıp eksikliklerini gidererek hızla genel seçimlere hazırlanmalı, bundan sonra popülist ve nutukçu yaklaşımları bırakarak Türk Milleti’nin temel problemlerine çözüm üreten akılcı bir anlayışı benimsemeli, Türkiye’yi yetersiz bir temsili demokrasiden “seçim sistemi ile partiler kanununu değiştirip siyasi ahlak tasarısını çıkartarak, parti içi demokrasiyi geliştirip aday belirlemede ön seçimi zorunlu kılarak ve temel hak ve hürriyetler ile bireysel özgürlükleri genişleterek” gelişmiş ülkeler gibi katılımcı demokrasiye geçirmeyi vaat etmeli, halkı “kanun teklifi, temsilcilerin azli, referandum vb. araçlarla” egemenliğin kullanılmasına katmayı düşünmeli, düşünce-inanç-teşebbüs-örgütlenme-şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşü ile basın-yayın hürriyetleri ve sendikal haklara saygılıyız demeli, siyasi- ekonomik- sosyal istikrarı sağlamayı ve toplumun tümünü sosyal güvenlik şemsiyesi altına almayı hedeflemeli, refah ve huzur ile adalet ve güvenliği artıracak ve terör ve işsizlik ile yoksulluk ve yolsuzluğu giderecek politikalar üretmeli, üretim ve istihdam ile ihracatı artırıp milli geliri büyütecek ve ülkenin yer altı ve üstü kaynaklarını hakça paylaştırarak bölgeler arası gelişmişlik farkını kapatıp iç göçü önleyecek fikirler ortaya koymalı, etnik-dini-mezhepsel farklılıkları kaşımadan ve iktidar partisi ile polemiğe girmeden “daha yumuşak, sağduyulu, tüm sosyal kesimlerle barışık, halkın tümünü sevgiyle kucaklayan, toplumu kaynaştıran, proje ağırlıklı ve hizmet odaklı” bir seçim kampanyası yürütmeli ve toplumda umut uyandırmalıdır.

Elbette “yeni bir bin yılın başladığı, küresel güçlerin haritaları değiştirmek istediği, dünyanın kaosa sürüklendiği, insanlığın kan ve gözyaşına boğulduğu, BOP ile bölgemizdeki tüm etnik-dini ve mezhepsel farklılıkların kaşındığı, Arap Baharı ile etrafımızın yangın yerine döndüğü, İslam Alemi’nin Sünni- Şii diye ayrıştığı ve Türkiye’nin iç ve dış meselelerinin her geçen gün arttığı bu süreçte” gerek AKP gerekse Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’IN, kuvvetli bir muhalefetin bulunduğu Türkiye’yi “seçim sürecinde zikredilen ciddi eleştiri ve tepkilere rağmen” keyfi tek adam politikaları ile diktatörlüğe götürebilecek başkanlık sistemi ve bölünmeye götürebilecek federal yapıya taşımak için Anayasayı “mecliste siyasi uzlaşı ve toplumsal mutabakat aramadan” değiştirmeye çalışması; ülkeyi gerer ve ALLAH korusun TC. Devleti’ni de Arap Ülkeleri gibi iç harbe ve Yugoslavya gibi bölünmeye sürükler.

Bu yüzden herkes sağduyulu olmalı, halkın oylarıyla iktidara gelenler ülkeyi maceraya sürükleyecek uygulamalardan kaçınmalı, tüm kişi ve kuruluşlar ile siyasi partiler yapılacak tahriklere dikkat etmeli, hiç kimse münferit olaylardan etkilenip oyuna gelmemeli,  bu hassas ortamda her türlü gerilim-tartışma-çatışma ve cepheleşmeden uzak durulmalı ve “Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu, İlerici-Gerici vb.” kutuplaşmalara prim verilmemelidir.