Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
52
Halifeliğin kaldırılmasını bahane eden çevreler Doğu Anadolu’da Şeyh Sait İsyanını çıkarmıştı.
Bu İsyan daha önceden planlanmış İngiltere’nin
desteğinde gerçekleştirmek isteniyordu. O sıralar Musul meselesi ile ilgilenen
Türkiye İngiltere’nin kışkırttığı isyanlar
sebebiyle iç sorunları çözmek istedi. Aksi halde yeni devlet yıkılabilirdi.
İngiltere bunu bildiği için Türkiye’yi Musul meselesinin çözümünden uzaklaştırdı ve isyanlarla meşgul etti.
Anahtar Kelimeler: Türkiye,
İngiltere, Musul, Şeyh Sait İsyanı
Summary
The groups who excused the abolition of the caliphate
launched the Sheikh Sait Rebellion in
Eastern Anatolia. This rebellion was intended to be realized
with the support of Britain, which was
previously planned. At that time Turkey was interesting in
the problem of Mosul, Turkey wanted to
solve problems of rebellion against provoked from Britain.
Otherwise the new state could be
destroyed. England knew this, Turkey was too occupied with
the solution of Mosul and rebellion.
Keywords: Turkey, England, Mosul, Sheikh Said Rebellion
Giriş
Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde
İngiltere, Türkiye üzerinde diplomatik baskıyı yoğunlaştırmıştı
ve 6 Ağustos 1924 günü Musul sorununu tek taraflı
olarak, Türkiye'ye danışmadan,
Milletler Cemiyetine götürdü. Hemen ertesi günü Hakkari bölgesindeki
Nesturiler Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandırıldı (7 Ağustos) ve İngiliz’in ekmeğine yağ
sürdüler. Cumhuriyet henüz birinci yaş gününü
bile kutlayamamış iken dış destekli bir saldırıyla karşı karşıya bırakıldı. Halifeliğin
kaldırılmasından yaklaşık bir yıl sonra, 13 Şubat
1925'te Şeyh Sait, “din
elden gidiyor” diye
doğudaki bazı aşiretleri Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandırdı. Şeyh Sait, yeşil bayrak açarak, sala
getirerek yürüyor, "Halifelik
kaldırıldı, medreseler kapandı, din elden gidiyor" diye propaganda
yapıyordu. Din, (istismarcıların elinde) tehlikeli bir silahtı. İsyan çabucak
yayılabilir, yalnız Doğudaki bazı illerle sınırlı kalmayabilir, Orta ve Batı
Anadolu'ya da yayılabilirdi. Yayılmaya çalışılıyordu1
.
*
Prof. Dr, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1 Bilal Şimşir, Kürtçülük II (1924-1999), Bilgi Yayınevi, 2009, Ankara, s.26.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
53
1. Şeyh Sait İsyanı
Şeyh Sait isyanını2 organizatörü ise 1923 yılında kurulmuş olan gizli azadı
teşkilatı idi.
Şeyh ve aşiret reislerini elde etme gayreti içine
giriyorlardı. Şeyh Sait bu hareketin elebaşı olarak ileri sürülmekte
idi. Azadı mensupları 1924 yılında ilk kongresini yaparak isyanının planını çizmişlerdi.
Ana stratejiyi de tespit etmişlerdi. Şeyh Sait bu toplantıda ön plana çıkarılmıştı.
İsyanda 1925 yılına ertelenmişti. İsyan müddetine
kadar teşkilat mensupları, aşiret reis ve etkili şeyhlerle temas edip, onları
isyan hareketine katılmaya çağırıyor. Hükümet icraatlarına muhalif olan
Türk unsurlarla özellikle
Hilafet yanlılarını yanlarına almaya gayret ediyorlardı. Dış ülkelerden destek sağlama imkânları aranması da
kararlaştırılmıştı. Gürcistan ve
Irak'a temsilci gönderilerek Rus ve İngiliz desteğinin sağlanmasına çalışmıştır.
Araları açık olan aşiret reislerini şeyhler vasıtası ile barıştırma faaliyetine
girişilmiştir.
1925 yılında 2. kongresini yapan azadı mensupları, Şeyh Sait’in işareti ile Mayıs 1925'de
isyanın başlatılmasına karar vermişti. Şeyh Sait müritlerinin çoğunlukta bulunduğu Lice, Hani, Piran,
Palu bölgelerinde hazırlıkları gözden geçirmek için, seyahate çıkmıştır.
Lice’nin Hanı
bucağına gelen Şeyh Sait burada Torakanlı Reşit Ağa, Kör Hüseyin ağa,
Eyüpoğlu Zülfı ağa, Pirandan öğretmen
Fahri, Şeyh Sait’in kardeşi
Abdurrahim ve Miri
Hamdi beyin katıldığı bir toplantı yaptı. Ayaklanma tarihi 21
Mart 1925 olarak kararlaştırıldı.
Esasen Şeyh Sait 1924 yılının 15 Kasımında oğlu Ali Rıza'yı
İstanbul'a göndermiş, Seyid
Abdülkadir'den
muvafakat almıştır. Seyit Abdülkadir
Ali Rıza ile yaptığı bu görüşmeden
sonra, avdeti sırasında ona, Mustafa Kemal aleyhinde hazırlanmış beyannamelerin
de, dağıtmak üzere,
teslim etmiştir.
Şeyh Sait’in
beyanname mahiyetindeki aşiret reislerine ve bölge halkına yayınladığı
fetva şöyledir:
“…
Kurulduğu günden beri
Din-i Mübin-i Ahmedî’nin temellerini yıkmaya çalışan Türkiye
Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının ahkâmına
aykırı hareket ederek Allah ve
Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslâmı sürdükleri için gayr-i meşru olan bu idarenin yıkılmasının
bütün İslâmlar üzerine
farz olduğu, Cumhuriyetin başında olanların mal ve canlarının Şeriat-i Garrâ-i
Muhammediyye’ye göre
helal olduğu ilan olunur”3
.
2 Geniş Bilgi için bakınız: Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Boğaziçi Yayınevi, Ankara, 1992.
3 Yaşar Kalafat, age., s. 204.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
54
2. Hilafet, İngiltere ve Şeyh Sait İsyanı
1919-1926 yılları arasındaki Türk-İngiliz münasebetlerini
inceleyen Ömer Kürkçüoğlu,
Şeyh Sait isyanıyla ilgili olarak şu hususları
belirtmektedir:
“1925 Şubatında
Doğu Anadolu'daki Kürt ileri
gelenlerinden Nakşibendi, Şeyh Sait'in giriştiği ayaklanma hareketi, Türkiye'nin istikrar ihtiyacını
ve dolayısıyla Musul sorununda anlaşmaya varmak zorunluluğunu somut bir biçimde
ortaya koydu. Ayaklanmanın dinsel sloganlara dayanması, Halifeliğin
kaldırılmasının Kürtler'de böyle
bir tepki için elverişli ortam yarattığını ortaya koyar. Ayaklanmanın önderi
Şeyh Sait'in, "İslâm'ın Türkler'le
Kürtler
arasındaki tek bağ olduğu; Türkler
de kendi geleceklerini düşünmek zorundadır.” biçiminde
söylediği bildirilen sözleri, bu kanıyı güçlendirmektedir.
Fakat dinsel sloganların gerisinde "Bağımsız Kürdistan" fikrinin yattığı da anlaşılmaktır
4 Halifeliğin kaldırılmış olması, Kürtler'in ayaklanmasında önemli rol oynadığı gibi, Kürt unsurunun çoğunlukta bulunduğu Musul üzerindeki Türk iddiasını da zayıflatmıştır. Milliyetçi düşünceye yabancı olan Musul Kürtleri'nin, Türkiye'yi Irak'a tercih ettikleri söylenebiliyorsa, bunun başlıca nedeni, Halife’ye yani İslam 'a olan bağlılıklarıydı. Musul sorununun çözüme kavuşturulmamış olduğu bir sırada Halifeliğin kaldırılması; İngiltere'nin İslâm etkeni dolayısıyla duyabileceği endişeyi gidermek için, ya da öteki nedenlerle alınmış olsa da, sonuçta Türkiye'nin Musul tezine manevî bir darbe indirmişti. İngiltere'nin Musul'daki bir görevlisi, Halifeliğin kaldırıldığı yolundaki haberi hayretle karşılayıp, inanmakta güçlük çektiklerini yazmaktadır. Bu İngiliz görevlisi, o zamana kadar "Kürdistan'ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasının, Kürtlerin Halifeye kesin bağlılıklarına dayandırıldığını, Türkler'in kendi bindikleri dalı kesmelerinin ise, İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu" belirtmektedir. İngiliz görevlisi, "tabii, bu yeni durumdan kendimiz için yararlanmayı ihmal etmedik" diye eklemektedir. Türk
Hükümeti'nin Kürt ayaklanmasına karşı aldığı sert önlemler,
Musul'daki mahalli Kürt ileri gelenlerinin
tepkisine yol açmaktaydı. Bu tepkilerin, İngiltere bakımından
yararlanmaya" elverişli bir ortam hazırladığı görülüyordu5
.
Burada Ömer Kürkçüoğlu’nun dikkatlerinden kaçan nokta halifeliğin kaldırılmaması(!)
hususunda İngiltere’nin
oynadığı roldür.
İngiltere İslam dünyasındaki
4 Yaşar Kalafat, age., s. 184., Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1916), Ankara, 1978, s. 290 vd.
Şeyh Sait olayının İngiltere boyutu için bk. Robert Olson,
The Emergence Of, Kurdish Nationalism and the
Sbeikh Said Rebellion, 1880-1925, Austin 1969., age., s.
52-92 ve 128-150. 5
Yaşar Kalafat, age.,
s. 185., Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1916), Ankara, 1778, s.
290 vd.
Şeyh Sait olayının İngiltere boyutu için bkz. Robert Olson,
age., s. 52-92 ve 128-150.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
55
mezhebî ayrılığın kışkırtıcısı idi. Dolayısı ile din ve
halifelik adına yapılan isyanlar o dönem de yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetini parçalamaya ve Musul sorununun
İngiltere lehine sonuçlandırmaya yönelikti. Kürtleri
ve İslam dünyasını düşünen bir İngiltere asla olmayacaktı.
2.1. Sünni
Halifeliğin Kaldırılmaması(!) Yönünde
İngiltere’nin Planı Gerek
İstiklal Harbi sırasında gerekse ertesinde yeni devletin kuruluşu sürecinde
İstanbul'da bulunan basın, Ankara'daki millî hükümete karşı genelde hasım gibi davrandı.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde yürütülen karşı propaganda yeni
devleti tehlikeye atıyordu. 1 Kasım 1922'de padişahlığın kaldırılması, peşinden
cumhuriyet rejimi gibi demokratik bir sistemin kurulması İstanbul'da odaklanan
basında eleştirilere yol açtı. Hele hele halifelik tartışılmaya başlanınca
basındaki gizli direniş daha da arttı. Bardağı taşıran olay ise İngiltere Müslümanlar Cemaati başkanları olarak Ağa Han ve Emir
Ali'den Başbakan
İsmet İnönü'ye
ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e yönelik mektup oldu. Mektuplar, 5 Aralık
1923 tarihinde Tanin ve İkdam gazetelerinde, 6 Aralık 1923
tarihinde ise Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayımlandı6
.
2.2 Hilafet Mektubu
Bu mektup, hilafet konusunda İngiltere'nin tavrını ve
politikasını göstermesi açısından çok önemlidir. İngiltere; bunları, sömürge olarak yönettiği
Hindistan'daki kendi adamlarına yazdırtmıştır. Mektupta halifelikle ilgili
olarak dile getirilen görüşler,
öneriler ve istekler, Ağa
Han'ın ve Emir Ali'nin değil aslında İngiltere'nin direktifleridir.
Mektubun ana düşüncesi çok açıktır. İngiltere,
daha bir aylık devlet olan Türkiye
Cumhuriyeti'ni yer yer tehdit ederek hilafete dokunmamasını,
bu makamın yetkilerini kısıtlamamasını, hele hele asla kaldırmamasını
bildirmektedir. Bu durum, İngiltere'nin
Türkiye'de
laik bir sistem değil İslâmî bir sistem istediğini açıkça göstermektedir7
.
2.3. Hilafet ve İngiltere İslam Cemaati
Gazi Cumhurbaşkanımıza
Gönderilen Bir mektup Hilafet sorununa ilişkin İngiltere İslam
Cemaati Başkanı Ağa Han ve Emir Ali tarafından Gazi Mustafa
Kemal Paşa'ya gönderilen 24
Teşrinisani 1923 tarihli mektubu (Tanin’deki çevirisi)
1- Yeni Türkiye'nin
samimi dostları, dünyanın
bağımsız milletleri arasında tam bağımsızlık konusundaki amaçlarının ve çabalarının
övenleri olarak; Büyük Millet Meclisi'nin
dikkatini,
6
Rıza Zelyut, İstiklal
Mahkemeleri (Meclis Tutanakları), Kripto Yayınları, Ankara, 2017, s.218. 7
Rıza Zelyut, age., s.
218.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
56 izninizle; halifenin, Sünni
mezhepten oluşan büyük nüfus üzerindeki
durumunun şu anki belirsizliğine çekmek arzusundayız.
Halifenin şeref ve etkisinin azalması yüzünden
İslamiyet'in manevi gücüne ve bağlarına bir zayıflığın
baskın olduğuna dikkat çekiyoruz. Bazı nedenlerden dolayı bu konuda örnekler vermek
istemiyoruz. Fakat bu bir özel gerçektir8
.
2-Söylemeye bile gerek yoktur ki Sünni mezhebinde halifelik makamı, Müslüman
halkı, büyük bir topluluk hâlinde diğerlerine bağlayan bir
bağdır. Halifelik makamının dış saldırılar ile tehlikeye düştüğü zamanlarda, bütün dünyada
Müslümanlık duygusu coşmuş ve Hindistan
Müslümanları Türklerin bağımsızlıkları yönünde mücadele
ederek İslam toplumunun sembolü olan hilafet makamını yok olmaktan kurtarmak görevini
yaptıklarını sanarak Türk
milletine sevgi ve yardım etmişlerdir.
O nazim zamanlarda Türklerin
davasını ateşli biçimde savunduk. Trablusgarp Savaşı'ndan beri bir İngiliz
İslam Cemiyeti, Türk
milletinin acılarını ve sorunlarını azaltmak için bütün
gücünü
ve çalışmasını ortaya koydu. Bu yüzden,
bütün Müslümanlarla birlikte
ilgilendiğimiz bir sorun hakkındaki istek ve önerilerimizin hükümetinizce
hoş karşılanıp dikkate alınacağına eminiz9
.
3-Önerilerimizden, milletvekillerine dayalı yönetimi aşağı düzeyde gösterip hafife aldığımız
anlaşılmamalıdır. Saygıyla istediğimiz şey, Sünni
âleminin din başkanlığımakamının şeriat kurallarına uygun biçimde dokunulmaz
yapılmasıdır.
Fikrimizce, halifelik makamının yetkisini kısmak veya Türk siyasal yapısı içinde
hilafet makamının bir dinsel yaptırım olduğu niteliğinin yok edilmesi (Türk devlet yapısı içindeki dinsel
nitelikli halifelik makamının kaldırılması); İslamiyet'in yeryüzünde
sahip bulunduğu manevi kuvvetinin çöküşüne yol açar ki bunu ne Büyük Millet Meclisinin ne Reis Gazi Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'nin onaylamayacaklarından eminiz10.
4-Düşüncemize göre, halife, Sünni cemaatın birliğini temsil
eder. Türk milletinin bir ferdinden
ve kurucu milletin soyundan olması, Türkiye'nin
İslam milletleri arasında üstün bir konumda olmasını
sağlar11.
5-On dört yüzyıldan
beri, Sünni mezheplerinde ortak bir
din kuralı olarak kabul edilen ilkeye gör,. Peygamberin vekili olan halif,. Sünnilerin imamı olduğundan, Sünniler arasında
8 Rıza Zelyut, age., s. 220.
9 Rıza Zelyut, age., s. 221.
10 Rıza Zelyut, age., s. 222. 11 Rıza Zelyut, age., s. 222.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
57 bağlantıyı yaratmakla varlık kazanmıştır. Bu ilke, İslam dünyasında bir nifak çıkartmaksızın
Müslümanların düşüncesinden
atılamaz12.
6-Yüce
makamınızın bildiği üzere,
halifenin maddi kuvvetlerini yitirmiş olduğu zamanlarda bile İslam hükümdar ve reisleri milletlerini yönetebilmek ve halkı
ibadete yönlendirmek için halifeye bağlı kalıyorlardı.
İslamiyet'in büyük bir manevi güç olarak kalması için
halifelik makamının konumu ve şerefi hiçbir zaman papanın yerinden ve onurundan
daha düşük olmamalıdır
13.
7-Bu ve buna benzer kuvvetli sebeplerden dolayı, biz Türkiye'nin hakiki dostları
sıfatıyla
Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye'nin büyük
ve aydın ulularından ve önderlerinden saygıyla isteriz ki:
Halifelik makamı, İslam topluluklarına güven ve saygı verecek ilkeler çerçevesinde
İslamiyet'in manevi ve dinsel dayanışmasını korumaya hizmet
eder bir duruma getirilsin.
Bundan Türk
devletinin kuvvet ve onuru da artacaktır.
İmzalar: Ağa Han-Emir Ali14
İkinci bir çevirisi olan mektup İngiltere’nin direktifleri ile hazırlatılmış Türkiye
Cumhuriyetine direktif verir tarzda kaleme alınmıştı. Sünni mezhebinin temsilciliği
ifadesi ise sık sık vurgulanıyordu. Halifeliğin sadece bir mezhep temsilciliği
anlamına gelmediğini bilmemek saflık olurdu. Laik Türkiye Cumhuriyeti din elden gidiyor gibi yalanlara
kulak
asmıyordu ve İngiltere’nin
aklına da ihtiyacı yoktu. Bunu anlayan İngiltere de her fırsatta
Türkiye’ye güçlük
çıkartacaktı.
Halifelik konusunda yapılmak istenen vurgunculuğu bu mektup çerçevesinde
özetledikten sonra o yıllarda İngilizlerin teşviki ile çıkartılan isyanlara
tekrar dönebiliriz:
7 Ağustos 1924 tarihinde Han Gediği olayı ile Nasturilerin
Hakkâri'de ayaklanması,
Hükümetin dikkatini bölgeye çekmiş,
misyoner kılığındaki İngiliz subaylarının örgütledikleri
Nasturilerin ÇAL (Çukurca), Oramer Çölemerik, Beytüşabab ve Habur suyu civanndaki
ayaklanmaları üzerine
Cafer Tayyar Paşa 14 Ağustos 1924'de ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiş,
isyanı bastırmak için bölgeye gönderilen birlikler faaliyette iken 4 Eylül günü;
Yüzbaşı İhsan, Teğmen Vanlı
Hurşit, Teğmen Rasim, Teğmen Ali Rıza ve Teğmen
12 Rıza Zelyut, age., s. 222.
13 Rıza Zelyut, age., s. 223. 14 Rıza Zelyut, age., s. 223.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
58
Tevfık 270 er ile birlikte, 10 otomatik ve 300 tüfekle firar edip, isyancılar
tarafına katılmışlardı15.
4 Ocak 1925 günü Şeyh Sait Şuşarın Gökoğlan
Bucağı'nın Kırıkhan köyünde bazı
aşiret reisleri ile bir toplantı yapmış, toplantı sonunda bir bildiri
yayınlanmıştır. Piran'da mahalli jandarma, aranmakta olan asker kaçağı, şeyhin
iki adamını tutuklamaya kalkınca, jandarmalarla şeyhin adamları arasında çıkan çatışmada
bir jandarma erinin şehit olması isyanın öne alınmasına sebep olmuştur. Bu
tarihte isyan fiilen başlamıştır. Şeyh Sait olayı, müteakip 14 Şubat 1925 tarihinde Emir-ü-l Mücahiddin Muhammed Sait Nakşibend16i imzası ile,
daha önce hazırlanan beyannamelerle birlikte dağıtılmış, 16 Şubat 1925'de
kendisine katılan Asilerle birlikte Genç'in merkezi Darahini'ye gitmiştir17. 13
Şubat 1925'de başlayan Şeyh Sait ayaklanması, 15 Nisan 1925 tarihine kadar iki
ay devam etmiştir, isyan kısa zamanda Genç, Çabakçur, Muş, Diyarbekir, Elazığ,
Tunceli, Palu, Çermik Silvan dolaylarına yayılmıştır. İsyanın Çabakçur
cephesinde, Melekanlı Şeyh Abdullah, Diyarbekir cephesinde bizzat Şeyh Sait,
Maden Cephesinde, Şeyh Saitin kardeşi Şeyh Abddurrahim, Siverek cephesinde Şeyh
Eyüp, askerlere komuta etmekte
idiler. 7. Kolordu Komutanı Mürsel
Paşa bir yandan gerekli tedbirleri alırken diğer yandın şeyhi isyandan vaz geçirmek
için, O'nun güvendiği
kişileri nasihat heyeti olarak kendisine göndermiştir Bunu 21 Şubat günü Piran'ın hükümet kuvvetlerince geri
alınması takip etmiştir. Şeyh Sait bunun üzerine
isyandan vaz geçme eğilimi göstermiş, fakat, çevresindeki ele başlarından Ömer
Faro ile Liceli Abdülsamed'in
tehdidi altında kalarak isyana devam etmiştir. Cumhuriyet Hükümeti,
21 Şubat günü bölgede sıkı yönetim ilân
etmiş, B.M. Meclisinde Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılmış, yeterli
hassasiyeti göstermediği kanaati ile Başbakan Fethi Okyar istifaya
zorlanmıştır. 12
Mart 1925'de istifası kabul edilen Okyar’ın yerine 24 Mart 1925'de İsmet Paşa Başbakanlığa seçilmiş
ve hükümeti kurmuştur. Bu hükümet
zamanında sıkı yönetim ilânı, Takrir i Sükûn
Kanunu çıkarılmış İstiklâl Mahkemeleri ihdas edilmiştir18.
Bu tarihten önce 7 Mart 1925'de Şeyh Sait kuvvetleri ile
Diyarbekir önlerine gelmiş, Diyarbekir'e saldırmış, bu saldın 11 Mart'ta
tekrarlanmış, fakat her iki saldırıda geri püskürtülmüştür. 24 Mart'ta Ordumuz genel
tenkil hareketine girişmiş, Ordu Müfettişi
Kâzım
15 Abdülhadi
Toplu, Tarih İçindeki Anadolu Sakinleri ve İsyanlar-Ayaklanmalar, Ocak
Yayınları, Ankara,
1996, s.354-355.
16 Şeyh Sait ve benzerlerinde bahsi geçen sözde Nakşi
isyanlarının Türkistan
Ahmet Yesevî ve Şah-ı Nakşibendî geleneğine bağlı Nakşilikle herhangi bir
ilgisi kalmamıştı. Sadece feodal ve politik bir yapılanmaya dönüşmüştü.
Kolaylıkla emperyalist devletlerce kullanılabilmişlerdir.
Maalesef belgesiz ve araştırmacı tarihçi olmayan Necip Fazıl Kısakürek’e göre Doğu Anadolu’da çok etkili bir Nakşi şeyhidir ve son devrin din
mazlumlarındandır.
17 Abdülhadi
Toplu, age., s.355-356.
18 Abdülhadi
Toplu, age., s. 356-357.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
59
Paşa (Orbay), Kolordu komutanı Mürsel Paşa (Bakü),
Tümen komutanı Osman Paşa,
Fırka
Komutanı Kâzım Paşa (Dirik) ile Cemil Cahit (Toydemir) Paşa
harekâtta görevlendirilmişlerdir. 23 Mart'ta Hınıs'a giren Osman Paşa 24
Mart'ta kasabadan asileri çıkarmıştır, isyan liderlerinden Hasananlı Halit ve
Şeyh Sait'in oğlu Ali Rıza, Kerem İran'a kaçmışlardır. Devlet güçleri daha sonra Piran ve
Maden'e girmişlerdir. 1 Nisan'da Hani, 6
Nisan'da Palu, 8 Nisan'da Çabakçur, 12 Nisan'da Darahini asilerden
temizlenmiştir. Nisan ortalarında çözülen
isyancılar takip edilip, isyan elebaşlarının çoğu ele geçirilmiş, 14 Nisan'da bozgunu
sezen Şeyh Sait; İran'a kaçmak isterken, Kayınbiraderi Binbaşı Kasım'ın İhbarı
Sonucu, Vartonun Çarbohor mevkiinde diğer asilerle birlikte
yakalanmıştır. Bu yakalanışta,
Kayınbiraderi Kasım bey kadar, Muş-Bitlis güzergâhını kullanıp, kaçmasına firsat vermeyen
Muş halkının da fonkisiyonu büyük
olduğu için, isyancıların Muş halkına karşı husumetleri hâlâ devam edip
gelmektedir19.
Daha sonra Doğu Anadolu'daki gelişmelerde İstanbul basını ile
İngilizlerin, rolü olduğu anlaşıldı.
Cumhuriyet'in ilk günlerinde,
İstanbul'daki İngiliz Elçiliği raporlarıyla İstanbul gazetelerinin yazılarını
yan yana koyup karşılaştırınca insan şaşırıp kalınıyordu. Kim kimden esinleniyor
pek belli değil ama iki taraf da ağız birliği yapıyor ve Cumhuriyet'i
acımasızca hırpalıyordu. İngiliz diplomatları. "Türkler savaşta birleşir, barışta birbirine düşer" gibi düşünceler ve beklentilerle hareket ediyordu. Elçi
Lindsay, Türkiye'de
Cumhuriyet rejiminin pek uzun ömürlü olamayacağı, Ankara'nın da
başkent olarak kalamayacağı mesajını veriyor, dolayısıyla Ankara'da büyükelçilik açılmamasını savunuyordu. Lindsay, Türkiye Cumhuriyeti'ne birkaç
yıllık ömür biçiyordu20!
Sonuç Şeyh Sait ayaklanması, İngiltere'nin Musul tezini güçlendirmiş, İngiltere'ye
yaramıştır.
Ayaklanma bastırıldıktan sonra Milletler Cemiyeti Meclisi, 16
Aralık 1925 tarihinde Musul konusunda İngiltere'nin isteği doğrultusunda bir
karar aldı. Yani Musul vilayetinin Irak'a bırakılmasına karar verdi. Türkiye, Musul için
İngiltere'ye savaş açabilecek durumda değildi; çaresiz, Milletler Cemiyeti
kararını kabul etmek durumunda kaldı. 5 Haziran 1926'da,
Ankara'da, Türkiye-İngiltere
ve Irak hükümetleri arasında Hudut ve İyi
Komşuluk İlişkileri
Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma üzerine İngiltere'nin Türkiye'ye karşı düşmanca
davranışları ve kışkırtmaları azaldı. Türkiye-Irak
sınırında nispi bir güvenlik
sağlanmış oldu21.
19 Abdülhadi
Toplu, age., s. 357-358.
20 Bilal Şimşir, age., s.26-27. 21 Bilal Şimşir, age., s.31.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6
60
Kaynaklar
Kalafat Yaşar, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı,
Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış
Olaylar, Boğaziçi Yayınevi, Ankara, 1992.
Şimşir Bilal, Kürtçülük II (1924-1999), Bilgi Yayınevi, 2009.
Toplu Abdülhadi,
Tarih İçindeki Anadolu Sakinleri ve İsyanlar-Ayaklanmalar, Ocak
Yayınları, Ankara, 1996.
Zelyut Rıza, İstiklal Mahkemeleri (Meclis Tutanakları),
Kripto Yayınları, Ankara, 2017.
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.