“Çocuğunuz yalan söylüyorsa ya sizden korkuyordur ya da sizin yaptığınızı
yapıyordur. Yalan söyleyen anne ve babaların, yalan söyleyen çocukları
olacaktır.” A. S.
Neil
Çocukluk;
daima güzellikle, sevgiyle ve anılarla hatırlanan, özlemle anılan kıymetli bir
dönem olarak kalıyor çoğumuzun zihninde.
Sorumlulukların
şimdiki halini almadığı, bir yerlere yetişmek zorunda kalınmayan, birilerini
mutlu etme gereği düşünülmeden, yalnızca istenilen oyuncaklar alınmadığında
üzülünen andır çocukluk.
Çok
sevilen çikolatadan yiyebilmek, rengarenk oyun parklarında oynayabilmek, oyundan
eve dönünce buruna gelen dayanılmaz kek kokusu, çimlerde koşmak, sonra düşmek,
sonra yine koşmaktır belki de çocukluk. Tüm
bu ufak şeylerle mutlu olabilmek, ama aslında hiçbirinin ufak olduğunu
düşünmemektir çocukluk.
Hep
kıymetliydi, bize özeldi ve biz yaşadığımız için böyle güzeldi. Biz şuan
neysek, kimsek çocukluğumuzla varız, onunla bütünüz. Ve ondan asla kopmuş, ya
da vazgeçmiş değiliz. Düştüğümüzde hissettiğimiz acı da, o taze kek kokusu da
gerçek, bizimle.
Bazen
en ufak bir heyecan bizi ona götürür, yeniden o zamanları hatırlatır. Bundandır
küçükken yediğimiz şekerlemeyi markette görünce heyecanlanışımız. Çünkü
zihnimizin en kıymetli yerindedir. Şuan yaşadığımız anılarla buluşmayı, onlarla
bütünleşmeyi bekleriz hep.
Çocukluğumuz
böylesi kıymetli olduğu için, çocuk gibi olmak da böyle kıymetlidir. Belki
tekrar çocuk olamayız ama çocuklarımızı çocukluğumuzdaki tatlarla, huzurla
mutlu heyecanlarla buluşturabiliriz bir anne baba olarak.
Hem,
onlarla beraber eski güzellikleri yaşar, hem de onları mutlu etmenin tadını
çıkarmış oluruz. Öyleyse empati yaparak zevkle, heyecanla işe başlamamız gerek.
Üstelik bu iş bizim en asli ve en önemli görevlerimiz arasında. İhmal
edilmeden, unutmadan, yanlış yapmadan.
Bu “ara
tatili” de bizim için büyük bir fırsat aslında. Bu duyguyu yeni bir heyecanla yaşayabilir, o zamanlarımızdaki biz
gibi mutlu olabiliriz. Sadece çocukluğumuzu koyduğumuz yeri anımsamak, ona
bugünümüz gibi değerli olduğunu hissettirmeyi unutmamak yetecektir.
Azıcık düşünelim. Çocuklarımız bizim sahip
olduğumuz mallar değillerdir elbette. Görevimiz, onlarla beraber büyümek,
arkadaş olmak, sevmek, kabul etmek, anlamak, desteklemek, beraber oynamak, yol
göstermek, geliştirmek, kolaylaştırmak, kalıcı olumlu izler bırakmak, onları kazanmak, olabildiğince ön
yargısız olmaktır.
Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, zamanla
anne babanın yaşadığı huzuru derinden tadacak, yetişkin olduğunda da çevresine
doğal olarak faydalı olacaktır.
Bu bağlamda anne babaların
çocukları ile iletişiminde, “29 Harfte Çocuk Eğitimi” başlığındaki şu hususlara
dikkat etmeleri uygun olacaktır:
A- Akıl vermeyin
B- Başkalarına
benzemesini beklemeyin
C- Ciddiye alın
Ç- Çimlere basmasını
sağlayın
D- Denemesine izin
verin
E- Empati kurun
F- Fikrini sorun
G- Gurur duyduğunuz
söyleyin
H- Hayallerini sorun
I- Israrcı olmayın
İ- İnatlaşmayın
J- Jest Yapın
K- Kucaklayın
L- “Lütfen”li konuşun
M- Model Olun
N- Ne istediğini
sorun
O- Oyun oynayın
Ö- Özür dileyin
P- Paylaşın
R- Rica edin
S- Sorumluluk verin
Ş- Şans verin
T- Tutarlı olun
U- Utandırmayın
Ü- Üzüntülerini
paylaşın
V- Vakit ayırın
Y- Yüreklendirin
Z- Zevklerini
öğrenin
Çocuğun taşkın bir sevgiye ihtiyacı vardır. O,
annesinden ve babasından farklı nitelikte sevgi bekler. Bu sevginin şahsına
yönelik olmasını ister. Beceri ve yetenekleri sevgi sebebi olmamalıdır.
İyi huylu bir çocuk olması, ya da iyi notlar alması için
değil de, şartsız olarak, gerçekten sevildiğinin kanıtlanmasına ihtiyacı
vardır. Sevildiğinden emin olan çocuk, inatçı biçimde hoşa gitmeyecek
davranışlar içine girmez.
Çocuklarımıza olumlu davranış
kazandırmanın ilk ve en önemli şartı, onlara içtenlikli ve koşulsuz olarak
sevgimizi sunmaktır.
Anne babalar kararlı bir şekilde
çocuklarını sevdiklerini ifade etmelidirler. Sevgilerini bir takım koşullara
bağlayan, örneğin; “yemeğini bitirmezsen seni
sevmem” mesajı veren anne babalar çocuklarıyla sağlıklı iletişim kuramaz.
Çocukla
kurulacak iletişimde, ana-babanın eleştirici tutum içinde olmaması gerekir.
Çocuk, kendisine zorla kabul ettirilmeye çalışılan bir istekle karşılaştığında,
sevgiyi kaybetme korkusu içine girer.
Doğadaki nadide çiçekler kadar
çeşitli renklerdeki çocuklarımızın sevgiye ihtiyacı var, hepsi sevilmeyi hak
ediyor. Hak etmedikleri tek şey; duygusal, fiziksel ve zihinsel emniyetlerinin
sağlanmamasıdır.
Çağdaş eğitim anlayışının önerdiği
yol; çocuklarımıza “koşulsuz sevgi”,
“hoşgörü” ve “doğru bir disiplin anlayışı” yla yaklaşmaktır. Bu da onlar
için “etkili bir model” olmamıza bağlıdır.
Çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal
olarak sağlıklı yetişebilmesi, başarılı, mutlu ve sevecen biri olarak hayata
atılabilmesi için çevresinden ve özellikle anne ve babasından yeterince sevgi
ve ilgi görmüş olması gerekir.
“Çocuğun aynası, anne ve babasıdır.
Çocuk, bu aynada hep güzel şeyler görmelidir.” Faruk Bayülkem
Sevgiyle kalın…
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.