Ömrü boyunca
yüreğinde taşıdığı vatan aşkı, ay yıldızlı bayrağımıza olan sevdasıyla:
‘’Benim iki bayrağım var
Biri ana, birisi kız
Benim iki bayrağım var
İkisinin de bağrında
Namusumdur ayla yıldız
Biri
damarlarımda kan
Biri alnımda aktır
Benim iki bayrağım var
Birisi gönül yarası
Biri tükenmeyen aşktır
Biri yüreklerde sabır
Biri yaştır kirpiklerde
Benim iki bayrağım var
Gölgesi üstüme düşer
Biri Anamur’da gurup
Biri Girne’de şafaktır
Benim iki bayrağım var
Biri yurdumun tapusu
Biri kan bedeli, haktır.
Biri dudaklarımda duam
Biri gözlerde âmindir
Biri güneş gibi sıcak
Biri ay gibi serindir. ‘’
(Şair: Mustafa Kayabek)
Pekiyi, Kimdi Denktaş?
88
yıllık ömrü boyunca, adını tüm dünyanın ezberlediği, ‘Kıbrıs Türk’ünün, Türk
Dünyasının Özgürlük Savaşçısı, Son Bozkurt’ Denktaş Kimdi?
İşte
benim gözlemlerimle Son Bozkurt, Can Liderim Denktaş:
41 yıl önce Kıbrıs adasında; Kıbrıs Türk Halkının Rumlar tarafından
topyekûn imha edilmesini, adanın Yunanistan’a bağlanmasını, Lozan’da kurulan
Türk-Yunan dengesinin bozulmasını önlemek adına 20 Temmuz 1974 tarihinde
garantörlük hakkını kullanarak adaya müdahale kararı alan T.C. Hükümetinin, bu
savaşa gönderdiği T.S.K. birlikleri içerisinde bölük komutanı olarak görev alan
ben; rahmetli Denktaş’ı o yıldan beri ismen tanıyordum. Birkaç kez de savaşın
içinde görüşme fırsatım olmuştu…
Sonrasında; o büyük devlet ve dava adamını,
insan Denktaş’ı daha yakından tanımam, kendisinin Cumhurbaşkanlığı
görevindeyken 1994 yılında bana ait savaş anılarımı toplatarak, Lefkoşa’da
bastırdığı ve ‘’Özgürlük Nefesi’’ isminin verildiği kitabım vesilesiyle olmuştu…
Onunla birlikte daha yakinen, aynı idealler
doğrultusunda çalışmamız, kendisinin
Cumhurbaşkanlığı görevini bırakmasıyla başlayacak; Kıbrıs Türk Kültür Derneği
İstanbul Şubesi çatısı altında 2003 yılında yönetimde görev almamla birlikte
daha da ilerleyecek, iki ‘ Kıbrıs Gazisi ’ olarak, bu yakınlığımız, o büyük
devlet adamının son nefesine kadar artarak devam edecekti.
Amacımız: Bir sivil toplum kuruluşu olarak,
hukuki zeminlerde, ‘’Kıbrıs Milli Davamızın’’ gerçeklerini halkımıza
anlatabilmekti.
Bu arada yazdığım kitaplar, güncel Kıbrıs
makalelerim nedeniyle de; sanki aramızda özel bir iletişim kurulmuştu. Her
yazdığım güncel makaleyi, Türkiye’den çalışma ofisine göndererek yorumuna arz
ediyor; Kıbrıs konusuyla ilgili gerçekleri, tarihe ışık tutacak değerli
bilgilendirme yanıtlarını alıyor, yazılarımla paylaşıyordum ( Bk. Kırılmadık Ne
Kaldı-Zaman Asla Kaybolmaz)
Öylesine nazik, öylesine öğretici, öylesine
bilgi doluydu ki. Onun yanında geçen zamana unutamayacağım anılar sığdırarak,
böylesine tarihe mal olmuş bir devlet adamının çok yakınında bulunabildiğim
için kendimi çok şanslı addediyorum
Unutulmasın
ki, Kıbrıs adası elimizden kayıp gitmemiş, hala üzerinde ay yıldızlı
bayraklarımız şanla, şerefle dalgalanıyorsa; Kıbrıs Türk Halkı adada özgürce,
bağımsız bir devlet yapısı içinde yaşayabiliyor ise; bu milli ve ulvi
değerleri:
Öncelikle bu uğurda hayatlarını seve, seve
feda eden şehitlerimize, 50’li yıllardan son nefeslerine kadar, Kıbrıs’taki
tarihsel ve hukuki kazanımlarımız için yılmadan çalışan, çabalayan; tarihin
hiçbir döneminde Rum tarafına diz çökmeyen, daima Anavatanları Türkiye’ye, Türk
Milletine güvenen Kıbrıs Davasının simge isimleri; Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif
Denktaş ve dava arkadaşlarına, bu uzun süreçte Kıbrıs konusunu Türk Ulusunun
vazgeçilmezi olarak gören, bu konuyu milli menfaatlerimize uygun bir şekilde
her platformda yılmadan savunan siyasetçilerimize ama hepsinden de önemlisi; Yüce Türk Milletine, onun ayrılmaz parçası
Kıbrıs Türk Halkına borçluyuz.
Sn. Denktaş’ın etrafında çok insan vardı.
Kimileri dava arkadaşları, kimileri onun adından istifade ile bir takım talep
peşinde olan siyasetçiler, kimileri onun engin deneyiminden istifade etmek
isteyenler, bilgilerini öğrenmek isteyenler; kimileri sanat çevresinden,
kimileri dış dünyadan, kimileri gazeteci ve yazar ama en çok da gençler…
Can liderim Denktaş ise; özellikle gençleri
çevresinde gördüğünde gözleri parlar, adeta onlarla gençleşirdi. Yanına gelen
herkese istedikleri konuda yardım etmeye çalışır, hiç kimseyi geri çevirmezdi.
Çünkü O öncelikle mükemmel bir insan, sonrasında da kendini savunduğu davasına
adamış büyük bir liderdi.
Aynı zamanda çok iyi bir aile reisi, sevgi
dolu bir eş, davası uğruna çocuklarına yeterince zaman ayıramadığının hüznünü,
acısını kalbinde hisseden, taşıyan çok iyi bir baba, son derece tecrübeli bir
hukukçu, devlet tecrübesini, devletlerarası müzakerelerde edinmiş, çok iyi bir
diplomat ve devlet adamı, şair ve yazar, fotoğraf sanatçısı, doğa ve doğa
canlılarına karşı duyarlı, inançlı ve
vicdanlı; kısacası insan olabilmenin tüm üstün niteliklerini kendisinde
toplamış bir faniydi…
Cumhurbaşkanlığı görevini bırakıp da,
aktif siyaset arenasından çekildikten sonra, herkes onun bir kenara çekilip,
emeklilik dönemi yaşayacağını sanmıştı!
Ama o sevdalısı olduğu bu topraklarda, Kıbrıs
adasında bir devlet kurmuş, bu kuruluşun yakın tarihini yazmış, halkının
özgürce yaşam hakkı için inançla direnmiş, mücadele etmiş, bu uğurda ölmek
pahasına yola çıkmış bir dava adamıydı.
Ona göre yapılacak daha çok şey vardı.
17 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanlığı
görevini bıraktıktan sonra, kendisine refakat eden birkaç çalışma arkadaşıyla
birlikte, Lefkoşa Köşklü Çiftlikteki çalışma ofisinde başlayacağı yeni çalışma
sürecinde; bilge kişiliğinden taşan tarihsel doğruları; öncelikle kendi
halkıyla, sonrasında ise; Türk Milletiyle paylaşmaya devam edecekti…
O süreçte Sn.
Denktaş, belki de ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle görüş ayrılığına
düşmüştü!
Bunun hüznünü, hayal
kırıklığını hep yaşadı...
O ki, Anavatan
Türkiyesiz hiçbir şeyin başarılamayacağını tarihin akışıyla gören, yaşayan bu gerçeği çok iyi bilen, Kıbrıs
konusunda ardında bıraktığı yarım asrı aşkın aktif siyaset sürecini,
Türkiye’deki hükümetlerle uyum içinde geçiren bir liderdi.
Ama Sn. Denktaş; özellikle AB müzakere sürecinin başlamasıyla
birlikte, ortaya çıkan ‘Annan Planına’ karşı çıkmış. Bu süreçte KKTC’de
yaşananlar, Kıbrıs konusunda yıllardan beri vermiş olduğu mücadelenin,
savunduğu ilkelerin, kendi siyasi tercihlerinin, dönemin Türkiye Başbakanı
Tayyip Erdoğan’ın siyasi görüşü ve tercihleriyle örtüşmediğini görmüş. Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetiyle uyumsuzluk yaşandığı görüntüsünü vermemek adına; gerek
kendisinden sonra Kıbrıs konusuna çözüm üretebilecek yeni siyasetçilerin önünü
açmak için, gerekse Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bu müzakere sürecinde elini
kolaylaştırmak için aktif siyaseti bırakma kararı almıştı…
Çünkü o, canı kadar sevdiği Anavatanı söz
konusu olduğunda, görevinden çekilmesini de bilen, yeni siyasetçilerin önünü de
açabilen önemli bir devlet adamıydı.
Aktif
siyaseti bıraktıktan hemen sonra, Lefkoşa Köşklü Çiftlikteki çalışma ofisinde Sn.
Denktaş’ı ziyaret ettiğimde; bundan sonrası için nasıl bir yol izleyeceğini
öğrenmek adına sorduğum sorulara, vermiş olduğu yanıtlarında:
‘’Kıbrıs Milli Davasının’’ doğrularını, bu
konuda milletçe elde etmiş olduğumuz hukuki kazanımlarımızı, hem adada, hem de
Türkiye’de millete anlatmaya devam edeceğini,
siyasilerin bu konuyla ilgili atacakları her yanlış adıma karşı
çıkacağını; bu yanlışların nedenlerini, Türk Milleti ve Kıbrıs Türk Halkıyla
paylaşacağını söylemiş. Özellikle çözüm
için konuşulan ‘Birleşik Kıbrıs’ çatısı altında tek egemenlik, tek devlet, tek
kimlik konusunun; adada ki, Türklerin sonu olacağının altını kalın harflerle
çizmişti.
Sn. Denktaş, bu söylediklerinin son nefesine
kadar arkasında durmuştur. Kıbrıs konusundaki engin devlet adamı tecrübelerini
paylaşmak adına; AB sürecinde Annan planına karşı ve özellikle 2008 yılından
itibaren taraflar arasında yeniden başlayan Kıbrıs Müzakerelerinde yapılan
yanlışları, Türkiye’de Türk Milletine, adada kendi halkına anlatmak için her
platformu kullanmıştır.
Denktaş asla pes etmedi. Çünkü o bir dava
adamı, aynı zamanda da bir direnişçiydi. O müreffeh geleceği için yemin ettiği,
bunun için yıllarca çalışıp, çabaladığı vatan topraklarında tüm kurumlarıyla
yaşayan devletinin kurucusuydu.
Ama
günü geldi! Anavatanım dediği Türkiye’yi
yönetenlerden: ‘Kıbrıs davası Denktaş’ın kendi davası değildir.’,‘Artık Kıbrıs
konusunda tavizler vermenin zamanı gelmiştir.’ Cümlelerini duyduğunda çok
üzüldü…
Hele,
hele dönemin Başbakanı: ‘Git sen kendi ülkende konuş! Davanı git kendi halkına
anlat!’ Söylemini işittiğinde; yüreği paramparça oldu ama yanıt dahi vermedi!
Çünkü o, anavatanına ve yönetimine sonsuz bir sevgi ve saygıyla bağlıydı.
Annan planı döneminde Kıbrıs Türk Halkının
zihnini bulandırmak adına verilen o parlak vaatlere, Kıbrıs Türk Halkına ‘evet’
demeleri için yapılan onca baskıya rağmen, o hep direndi. Halkına ve Türkiye’ye
yapılan yanlışları anlatmaya devam etti.
Annan planı
döneminde ‘Kıbrıs’ı verelim kurtulalım.’ Diyenlere; o süreçte öylesine bir
yanıt verdi ki! İşte aşağıdaki o yanıt, ömrünü bu davaya adayan bir lidere, yaşaması
için yemin ettiği devletinin kurucusuna yakışır nitelikteydi:
‘’Ada Yunan’ın olmayacak, bu şerefsizlikse
alnıma yazın. Hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Hakkını savunmayan
insanlığından feragat etmiş sayılır. Eğer illa ver kurtul gitsin derlerse ben
vermem. İstiyorsa Türkiye versin, ben vermem…’’
Sn.
Denktaş; bir önceki liderinden Dr. Fazıl Küçük ’ten aldığı mücadele bayrağını
dimdik tutan, son nefesine kadar da bu kararlılıkla hareket eden büyük bir
lider, yılmayan bir direnişçi, milletine sevdalı bir dava adamı, Akdeniz’de
kurulan son Türk devletinin kurucu Cumhurbaşkanıydı. (BK: Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka isimli kitabım)
Rahmetli
Denktaş’la ilgili olarak, bugüne kadar çok şey söylendi, yazıldı, çizildi.
Hakkında çok kitap yayınlandı. Yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla yine pek çok
kitaplar yazılacaktır.
İnancım odur ki;
‘O
Son Bozkurt, Can Liderim Denktaş’; ‘Karkot Deresinin’ özgürce akan sularında,
Saint Hilarion Kalesinin zirvesini selamlayan Toros Dağlarında, Beşparmak
Dağlarına kazınan ‘Ay Yıldızlı Bayraklarda, Kıbrıs Türk Halkının, Türk
Milletinin kalbinde yaşamaya, batmayan bir güneş gibi Kıbrıs adasında parlamaya;
o eşiz hitabetiyle söylediği:
‘’ Benim iki bayrağım var/ İkisinin de
bağrında namusumdur ayla, yıldız…’’
dizeleriyle, sonsuza kadar o semalarda duyulmaya devam edecektir.
Ruhu şad olsun.
Vatan ona minnettardır.
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.