‘’Duygularımı mı, duyduklarımı mı, yoksa
yaşadıklarımı mı yazmalıyım? Ya gerçekler, ya gerçeklere can verenler?’’
Tam 30 yıl geçmiş ilk yazdığım benim olandan.
Tam 30 yıl geçmiş siz okurların karşısına
çıktığım zamandan…
Bu 30 yılın sonrasında kalemimden çıkan 12
kitap, köşemde yazdığım binlerce hitap…
Bazen gönül gözümle görmüşüm, duygularımla
seslenmişim tüm yaşanmışlıkları…
Kimi zaman yalnızca bakmışım, bana
bakanları görmeden!
Söylenenleri duymadan, sözlerimi işittiremeden!
Kimi zaman umudu ama çoğu zaman sevgiyi seçmiş
yazan kalemim! Bazen acıyı da, acılı gerçekleri de anlatmış cümlelerim…
Ancak hep gerçekleri yazıya döküp, yaşanan
her ne varsa onu seslendirmişim.
Ne
çok neden sıralamış seçtiğim cümleler!
Cevaplar
vermişim kimi zaman hüzünle, kimi zamansa sevgi dolu cümlelerle…
Hep sevgiyi, aşkı, doğayı, hayatı, vedayı,
ölümü, anlatmaya çalışmışım sanki becerebilirmişim gibi!
Yüreğimdeki fırtınaları anlatan cümleler
sıralamışım korkmadan, yılmadan, ısrarla ama hep de doğruları savunmak adına!
Ya
benim doğrularım okuyanların da doğrusu mudur? Demişim çoğu zaman!
Sorgulamışım geceler boyunca yazdığım her cümlemin
anlamını, ya da başka yazılanı var mı? Diyerek araştırmışım ama cevabım hep
aynı olmuş:
Vatan, millet, bayrak, doğa sevgisini, insan
olabilmeyi anlatmışım. Aydınlık yarınlara dikkat çekerken cümlelerimin başka anlamı
yoktur; bu değerleri görmezden gelen cevapların ise gönlümde de, beynimde de
yeri yoktur demişim.
Yapılan tüm eleştirilere saygı duyup, bu
doğrularımla yanıt vermişim…
Sevgili Okurlar, Sevgili Gençler, Sevgili
Dostlar, Sevgili Arkadaşlar:
İki yıldan beri yazmaya çalıştığım yeni
kitabı nihayet bitirdim. Sanki yeni bir evlat sahibi olmuş kadar sevinçliyim…
Aslında bu yazıyı; sevincimi hem sizlerle
paylaşmak, hem de kendime bir özeleştiri yapmak için kaleme aldım!
Bazen taraflı olduğum konular oldu, bazen de
tarafında olmadıklarım!
Taraflı olduğum konular ülkeme, milletime
olan sevdamı anlattı; tarafında olmadıklarım ise milletime fitneyle yaklaşıp, aziz
vatanıma karşı olanlardı.
Hep etmiş olduğum yeminimin sadakatinde kalarak,
doğruları yazmaya çalıştım.
Yazmaya karar verdiğim ilk anı hatırlarım!
Tam da 1974 Kıbrıs Savaşlarının ortasıydı,
yaşam ile ölümün arasına sıkışmış hayatlara baka kalmış; ölümü de, yaşamı da
aynı yer, aynı zaman kesitinde görmüş; acıyı da, sevinci de, hasreti de iç içe
yaşamıştım…
İşte o
gün yaşadıklarımı da, yaşananları da ama yaşadığım sürece hayata yansıyan tüm
gerçekleri de yazmalıyım dedim. 1990’dan beri de yazıyorum…
Bu son kitap, öncekilerden çok farklı! Çünkü
tarihe ışık tutuyor.
Adı:
‘’Ölmek
Var, Dönmek Yok‘’
(TMT
1957-1976)
Bu kitap:
Kıbrıs Türk’ünün adadaki varoluş mücadelesinde onların hayata tutunmasını
sağlayan bir yer altı teşkilatını, bu teşkilatta görev alan kahramanların
bilinmeyen o muhteşem mücadelesini anlatıyor.
Çoğu zaman o yılların gerçeklerini
yazarken parmaklarım kaskatı kesildi. Kendimi onların yerine koymaya çalıştım,
nefesim daraldı. Bu acılara nasıl dayanabildiklerini anlamaya çalıştım ama
beceremedim…
Kitabı hazırlarken; o teşkilatın hayatta olan kahramanlarının
anlattıklarına da yer verdim.
Kitabın bu bölümünde adada yaşayan Girne
Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Muharrem Özdemir
kardeşimden destek aldım. Kitaba anlattıklarıyla heyecan katan TMT’cilerle
röportajı Muharrem Bey kardeşim yaptı, büyük bir emek harcadı. Kendisine şükran
borçluyum, teşekkür ediyorum.
Kitapta anlatılan her olayı kimi zaman yaşayanın
ağzından çıkan ile kimi zaman tarihe ışık tutan belgesiyle yazdım.
Tarihe ışık tutacak bir kitabı hazırlayan bir
yazar, duyduklarını mı, duygularını mı, yoksa yaşadıklarını mı yazmalıydı?
Ya belgeler,
ya gerçekler, ya gerçeklere can verenler! Hangisi ben olmalıydım? Ya da hangisini nasıl yazmalıydım?
Duygularımı da, duygulandıran olayları da,
belgelere dayananları da yazdım. Ama hep gerçeklere sadık kaldım.
Neyi,
ne kadar yazabildiğime kitabı okuduğunuzda, o yılların acılı çığlıklarını da
duyarak siz okurlar karar vereceksiniz…
Şundan hiçbir şüpheniz olmasın ki, bu
kitabımı okurken; yalnızca gerçeklerin sesini ama en çok da ‘’Tarihten
Gelen Çığlıkları’’ duyacaksınız.
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.