1914-1918 yılları arasındaki
Birinci Dünya Savaşı’nın neticelerinden rahatsız olan Almanya, 1 Eylül 1939'da
Polonya'yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattı. Rusya Savaşa girdikten
sonra, işgali altında bulundurduğu Türk yurtları Tataristan, Kırım, Başkurdistan
Çuvaşistan’dan, Mari, Udmurt bölgelerinden, İdil-Ural Türklerinin bir kolu olan
Mordvinlerden, Kafkasya’dan, Türkistan’dan, Ahıska Türklerinden pek çok insanı,
hiçbir askerî eğitime tâbi tutmadan cepheye sürdü. Bunların arasında, sonraki
yıllarda Kırım’ın dünyaca tanınmış yazarı olarak şöhrete kavuşacak olan Cengiz
Dağcı da vardı.
Savaş, başlangıçta Almanya’nın
üstünlüğünde seyrediyordu. Bu dönemde Almanlar, söz konusu Türklerinden
3.000.000 soydaşımızı esir aldılar. Neşe Sarısoy Karatay’ın, ‘Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında’
isimli kitabında soydaşlarımızın dramı anlatılmaktadır. ‘Kayıp Türkler’ isimli bir başka kitapta da aynı konuya temas
edilmektedir.
Alman Ordularının Leningrad ve
Moskova kuşatmaları uzun süre devam edince, ‘Ayaz Paşa’ olarak anılan bölgenin öldürücü soğukları, Alman
ordusunu iyice zayıflattı. Almanların
elinde esir bulunan Türkler, İdil-Ural Lejyonu*, Türkistan Lejyonu, Kafkas
Lejyonu adı altında ve gruplar hâlinde teşkilatlandırıldı.
İdil-Ural Türklerinden olup
Tataristan’ın başşehri Kazan yakınlarında dünyaya gelen Roza Kurban, 2014 yılında yayınlanan ‘Biz İdilden Ural’dan…’ isimli
eserinden sonra yazdığı ikinci kitabında, İdil-Ural Lejyonu ile alâkalı
bilgiler yer alıyor. Eser, ilmî kitap usulleriyle hazırlanan titiz bir
çalışmanın ürünüdür. Bağımsızlık ateşi ile alev alev yanan bedenlerin vatan
aşkı için giriştikleri cansiperane mücadeleler, yer yer macera romanı heyecanı
ile okuyucuyu, kitaba bağlıyor.
Ne hazin bir tecellidir ki böylesinde
ateşli bağımsızlık mücahitlerini barındıran ülkelerin hiçbiri tam
bağımsızlığını elde edemedi. Onlar ümitlerini Almanya’ya bağlamışlardı. Almanya
savaştan galip çıksa idi, ümitler yeşerebilecek miydi? Hitler’in yönetimindeki
Almanya’nın onlara bu imkânı vermesi hayâl bile edilemezdi. Ne var ki
soydaşlarımız, çok haklı olarak Rus’un Komünizmi yanında Hitler’in faşizmini
ehven-i şer olarak görüyorlardı.
Fâili meçhul bir suikastla
katledilen Kırım Türklerinden şehit Necip Hablemitoğlu (1954-2002), ‘Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri 1905-1917’ isimli eserinde, İdil
Ural Türklerinin ilk 4 kurultayı hakkında bilgi verirken, bir taraftan
Türklerin bağımsızlık aşkını, diğer taraftan Lenin’in yönetimi altındaki
Türklere uyguladığı insanlık dışı işkence ve katliamı gözler önüne seriyordu.
Roza Kurban’ın 13,5 X 21 santim
ölçülerindeki 144 sayfalık eseri, bir bakıma Hablemitoğlu’nun eserinin bir
başka açıdan devamı gibidir.
Sayın Kurban’ın İdil-Ural Kurultayı isimli eseri, eşi
İklil Kurban’ın kaleme aldığı giriş bölümü dışında üç bölümden oluşuyor. Son
iki sayfa, faydalanılan kaynaklar, devamındaki 12 sayfada lejyon ve kurultay
ile alakalı tarihî belge ve fotoğraflar yer alıyor. 4 sayfalık ‘Dizin’ ile eser tamamlanıyor.
Birinci bölüm, Lejyonların teşkil
fikri ile başlıyor. 6 Ekim 1942 tarihinde lejyon oluşturuluyor. Hemen ardından
Kurultay fikri doğmuş, gerçekleşmesi için komisyon kurulmuştur. Bu çalışmalara
Alman yetkililer de destek vermişlerdir.
Kurultay’da yapılan konuşmalardan
cümleler:
‘…bizim maksadımız milletimizi Bolşevizm köleliğinden kurtarıp, millî
devlet kurmak ve bu esasta milletimizi terakki ettirmektir. Büyük Almanya’nın
yardımcı olacağına inanıyoruz.’ K.
Salih.
‘Din bizim millî bağımsızlık mücadelemizde en önemli yeri tutmalıdır.
Çünkü din ahlâkın temelidir. Bizim bütün halkımız dine bağlıdır. Millî Ahlâkı
olmayan halklar, yok olmaya veya başka halkların boyunduruğu altında kalmaya
mahkûmdur.’ Gabdullah
‘Bolşevikler** milletimizin millî birliğini çeşitli yollarla bölmekle
yetinmeyip, bizim ana dilimize saldırıp, milletimizi yok etmek için yeni bir
adım attılar. Yeni alfabeyi bitirip, Bolşeviklerce Rus harflerinin getirilmesi
Türk-Tatarların milliyetçiliğini bitirmeye yönelik bir hücum, Kazan Hanlığı’nın
işgalinden sonraki en ağır hücumlardan biridir.’ Çişmele
‘25 yıl Bolşevizmin pençesi altında ezilen gençlerimiz arasında ancak
devamlı ve esaslı propaganda olduğunda, biz maksadımıza ulaşacağız.’
Kasıymov
5 Mart 1944 tarihinde sona eren
Kurultayda alınan kararlardan önemli maddeler:
ü Biz
İdil-Ural halklarını (Tatar, Çuvaş, Başkurt, Mordvin, Mari, Udmurt) bağımsız
millî devlet safında birleştirmek için mucide ediyoruz.
ü İdil-Ural
devleti safına dâhil olan bütün milletler eşit haklara sâhip devlet üyeleri
olarak sayılacaktır.
ü Kolhozlar
köylüleri fakirliğe sürükledi. Biz toprakları ve köy ekonomisinin kaynaklarını
çiftçilerin özel mülküne vereceğiz.
ü Yeraltı
kaynakları, ormanları, suları ve vatanımızın diğer zenginlikleri milletin özel
mülkü olmalıdır.
ü Biz, millî kültürümüzü,
gelenek-göreneklerimizi ve ana dilimizi koruyup geliştireceğiz.
ü Dinî
inanç ve ibadetin serbestliğinin devlet kanunları ile korunması gerektiğini
savunuyoruz.
Kitabın ikinci bölümünde,
İdil-Ural Tatar Türkleri Kurultayında yapılan konuşmaların tam metni, Üçüncü
bölümde ise ‘1944 İdil-Ural Kurultayı Raporu’
ve ‘İdil-Ural Lejyonuyla İlgili Bazı
Belgeler’ yer alıyor.
Tarih kitapları, tam
bağımsızlığını elde edememiş insanların mücadeleleri ile doludur. Mücadeleler dünya
durdukça devam edecektir. Devletler, hak-hukuk ve adâlet şartlarına riayet
edilmediğinde tarih sahnesinden silinir. Milletler ise dillerinin bozulması ve
erimesi, dinlerini unutmaları sebebiyle yok olurlar. Çünkü insan topluluklarını
millet hâline getiren en önemli unsur dildir. Dil yoksa millet de kavramı
yerine insan topluluklarına bırakmıştır. Bahtiyar Vahapzâde diyor ki: Dil yoksa
millet de yoktur. Bir milleti yok etmek isteyenler, onun dilini bozarlar.
Unutulmamalı: Dilimiz Türkçeyi
kaybedersek, candan aziz vatan toprakları dâhil, kaybedecek hiçbir değerimiz
kalmamış demektir.
Roza Kurban’ın telif ve tercüme ettiği eser, bu tarihî hakikatleri
ve günümüz gerçeklerini veciz bir şekilde yeniden hatırlatması bakımından çok
önemlidir.
HİTABEVİ YAYINLARI:
Aksoy
Çarşısı. Kızılay, Ankara. Telefon: 0.312-435 55 66 e-posta: hitabevi@gmail.com
----------------------
*Lejyon: Bir devletin millî
ordusuyla birlikte hareket eden fakat farklı bir millete mensup insanlardan oluşan
askerî birlik.
**Bolşevikler: Lenin
taraftarları, Komünistler.
ROZA KURBAN 24.09.1965 tarihinde Tataristan’ın Yeşel
Üzen (Yeşil Dere) bölgesi Mulla İle (Molla İli) köyünde doğmuştur. İlk ve
orta öğrenimini doğduğu köyde yapmıştır. Liseyi, Mulla İle köyünden 5 km.
uzaklıkta olan Norlat kasabasında okumuştur. Yüksek öğrenimine Tataristan’ın
başkenti Kazan’daki 1 Numaralı Pedagoji Üniversitesi’nin Ana Sınıfı
Öğretmenliği bölümünde başlamış ve 1990 yılında bitirmiştir. Aynı yıl Kazan
Devlet Üniversitesi’nin Filoloji: Tatar Dili ve Edebiyatı bölümünü
kazanmıştır. 1996 yılında ‘Tatar Ana Okullarında Konuşma Geliştirme Dersleri’
başlıklı tezini savunarak mezun olmuştur. 1982 yılında Norlat kasabasındaki Ana
Okulunda öğretmen olarak iş hayatına başlamış ve 1993 yılına kadar orada
çalışmıştır. 1993 yılında Ana Okuluna müdür olarak tâyin edilmiştin. 1995
yılında evlenince Türkiye’ye gitmek zorunda kaldığı için müdürlük
vazifesinden istifa etmiştir. Türkiye’ye gelince Tatarlar üzerinde
çalışmalarına devam etmiş, eşi İklil Kurban ile beraber Rusçadan Türkçeye iki
tane kitap çevirmiştir.
Yayınlanmış Eserleri: 1-S.İ. Rudenko, Başkurtlar: (Rusçadan çeviren İklil
Kurban, Roza Kurban) Kömen yayınları, Konya 2001. 2-M.G. Hudyakov, Kazan Hanlığı Tarihine Özgü Araştırmalar:
(Rusçadan çeviren İklil Kurban, Roza Kurban) , Epubli Yayınları, Berlin 2008.
3-Biz
İdil’den, Ural’dan…: Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul
2014. Tarihi İdil-Ural
Kurultayı: 17. Türk Tarih Kongresi, 2. Cilt, 2. Kısım, s. 503-526, Ankara
2018. 4-İdil-Ural Kurultayı: Hitabevi Yayınları, Ankara 2020. Roza Kurban’ın Tatar Tarihi, Edebiyatı
ve Dili üzerine yaptığı yayınlamış birçok araştırma yazıları bulunmaktadır.
Yazıları Önce Vatan gazetesinde, Töre, Yeni Ses, Türk Yurdu, Türk Dünyası Tarih
ve Kültür (TDAV), Türk Dünyası Dil ve Edebiyat (TDK), Türk Dili (TDK), Türk Dünyası
İngiltere gibi dergilerde yayımlanmaktadır. Aynı zamanda çeşitli bilgi şöleni
ve panellerde tebliğler sunmuştur. Roza
Kurban, iyi derecede Rusça bilmekte ve Tatar-Başkurt dilleri başta olmak
üzere bütün Türk lehçelerinden haberdardır. Roza Kurban, evli ve bir çocuk
annesidir. |
KUŞBAKIŞI
Türk Dünyâsında Ortak
Alfabe
Uygulamalar, Arayışlar, Teklifler
Sovyetler Birliği’nin 26 Aralık 1991 tarihinde
dağılmasından sonra, ‘Türk Dünyası’
kavramı konuşulmaya başlandı. En çok
dile getirilen konu, ‘Türk Dünyası’nda
Ortak Dil ve Alfabe’ olmuştur. Aradan geçen 30 yıla rağmen çözüm
bulunamadı. Sebebi biliniyor. Sebep olanları gücendirmemek için isim telaffuz
edilemiyor. 7 Türk Cumhuriyeti’nin edebiyatçıları ve Türk Birliği’ni, hava
gibi-su gibi hayatın ‘olmazsa olmaz’ı olarak kabul eden
vatanseverler, ‘Ortak Alfabe - Ortak
İletişim Dili’ oluşturulamadığı takdirde; Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkiye ve Türkmenistan’ın; çok verimli
topraklarda boy salmış, şahane meyveler veren muhteşem ağaçlar gibi yan yana
durmaya devam edeceklerini ifade ediyorlar.
Tertip edilen bilgi şölenleri, zirve toplantıları, kongreler,
konferanslar… İştirak edenler için turistik gezi olmanın ötesinde bir mâni ifade
etmiyor. Havanda dövülen sular hiçbir işe yaramıyor.
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü tarafından 20-21 Kasım 2018 tarihleri arasında İstanbul’da tertip
edilen ‘İkinci Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu’nda;
Türkiye’den 10, Azerbaycan’dan 2, Kırgızistan’dan 2, Özbekistan’dan 2,
Tataristan’dan 2, Başkurdistan’dan 1, Doğu Türkistan’dan 1, Kazakistan’dan 1
olmak üzere 21 ilim insanı tarafından çok değerli fikirler seslendirildi. Ne
yazık ki aradan geçen 18 aya rağmen, netice: sıfıra sıfır elde var sıfır.
Sempozyumun
Sonuç Bildirgesi
-Tavsiye edilen Lâtin esaslı Türk Dünyası
ortak alfabesinin kullanılması, sempozyum katılımcıları tarafından oy
birliğiyle tasvip ve tasdik edilmiştir.
- Lâtin alfabesine geçiş hususunda Türk Dünyası
aydınlarının birbiriyle daha çok iletişim hâlinde olması ve mümkün oldukça
Lâtin esaslı Türk Dünyası ortak alfabesini esas alarak çalışmalarını devam
ettirmesi tavsiye ve temenni edilmiştir.
-Sempozyuma katılan ilim insanları,
bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, diğer Türk devlet ve
topluluklarında da Lâtin esaslı Türk Dünyası ortak alfabesinin kabulünün, Türk
halklarının birbirini anlamasında ve kültür birliğinin pekiştirilmesinde çok
önemli bir unsur olduğunu vurgulamışlardır.
-Sempozyum katılımcıları, Lâtin alfabesine
geçme kararı alan Kazakistan'ın belirlediği Kazak Lâtin alfabesinin Lâtin
esaslı Türk Dünyası ortak alfabesiyle uyumlu olması ve bu alfabedeki
karakterlerin yer aldığı ISO/IEC 8859-9 Lâtin-5 karakter seti içerisinden
seçilmesi yönündeki arzu ve temennilerini dile getirmişlerdir.
-Lâtin esaslı Türk Dünyası ortak
alfabesinin uygulamaya geçirilebilmesi için Türk devlet ve topluluklarında
belirli aralıklarla toplantılar düzenlenmesi, bunun için internet ağının
kurulması ve böylelikle konunun gündemde tutulması tavsiye edilmiştir.
-Lâtin esaslı Türk Dünyası ortak
alfabesinin Türk halklarında uygulamaya geçirilmesi çalışmaları için Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Keneşi) bünyesinde bir Alfabe Komisyonunun
kurulması ve 1920'li yıllardan itibaren Türk Dili, Türk Dünyası, Türk yazı
dilleri ve alfabeleri üzerine yüzlerce faaliyet düzenlemiş, eserler yayımlamış
olan Türk Dünyası Dil Kurumlarının tecrübelerinden faydalanılması teklif
edilmiştir.
-Bu sempozyumda alınan ilmî kararların
yetkili organlara duyurulması tavsiye edilmiştir.
21 Kasım 2018, İstanbul
Bu bilgi şölenindeki tebliğler; Prof. Dr.
Okan Yeşilot, Doç. Dr. Özlem Deniz Yılmaz, Araştırma Görevlisi Dr. Yeşim Çağlar
ve Araştırma Görevlisi Dr. Bihter Günışık Köksal’ın editörlüğünde hazırlanan
13,5 X 21 santim ölçülerindeki 280 sayfalık kitapta toplandı. Bu kitap, ümit
edilir ki Türk Dünyası’nın sevilen icracı müzisyeni Bünyamin Aksungur’un Türk
Dünyası’na muhteşem bir armağanı olan albümündeki ifade ile Uykuda olan Cananları uyandırır; Kaf
dağının ardındaki ümitleri hayata geçirir.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal
Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer:
0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
MİLLİYETÇİLİK
Kapitalizmi yargılayan hâkimlerin, daha baştan idam
fermanlarını ceplerinde taşıdığı söylenir. Milliyetçilik söz konusu olduğunda
da aynı durum geçerlidir. Milliyetçilik türüne, hedefine ve icraatlarına
bakılmaksızın toptan bir bakışla faşizmle, ırkçılıkla, önyargı ve şiddetle
ilişkilendirilir. Milliyetçiliğin bu şekilde tarif edilmesi ve
değerlendirilmesi milliyetçileri ister istemez bir savunma pozisyonuna sokar.
Buradaki ana problem, milliyetçiliğin faşizmle, ırkçılıkla olan sınırının
çizil(e)memesi ve neyi içerdiği ve neyi dışarıda bıraktığına dair bir tarifin
ortaya konulmamasıdır.
Milliyetçiliğin sâdece tarif edileceği veya
nasıl tarif edilmesinin gerektiği ile ilgili değil, ömrüyle de ilgili hatalar
yapılır. Çünkü milliyetçilik sanki moderniteyle birlikte yok olacak arkaik bir
düşünce ve bağlılık biçimi olarak değerlendirilmiştir. Ancak milliyetçilik,
beklentilerin tersine zaman zaman farklı ideolojilerle birleşip onlardan
beslenerek ve onları da besleyerek sâdece ülke siyasetlerini değil dünya siyasetini
de etkilemiştir. Bu yüzden çok boyutlu bir analizi hak etmektedir.
Milliyetçilik
isimli eser, konu üzerinde yapılacak çok boyutlu analizlere katkı sunmak maksadıyla
atılmış bir adımdır.
Tevfik
Erdem’in telif ettiği eser, 16 X 24 santim ölçülerinde, 1117
sayfa hacimle, Mart 2020’de yayınlandı.
OTORİTE YAYINLARI:
Gelemiş Mahallesi,
Tümler Sokağı Nu: 27
Patara, Kaş, Antalya. Telefon: 0.537-49719 14
e-posta: otoritekitap@gmail.com
www.orotire kitap.com
TÜRK’ÜM ÖZÜR
DİLERİM:
Genç
kardeşlerimizin mutlaka okuması gereken bir kitap
Kitaptaki
bölüm başlıkları: *Bizim gözümüzle biz.
*Onların gözüyle biz. *Onların gözüyle dünyâ. *Kültür ve çeşitleri. Hepsi ve daha fazlası İskender Öksüz ironisi çeşnili…
Tadımlık
bir bölüm:
Bu Türkler gerçekten dünyanın başına belâ.
Şimdi de azınlıkları kovdukları ortaya çıktı. Düşünüyorum da Ermeni'ydi,
Rum'du, Türklerin zulmettiği her ‘etnik Grup’tan tek tek özür dilemek yerine
hepsini birden halletmenin bir yolunu bulsak. Bu kadar faşizanlığın üstüne son
bir tanecik daha yapıp Türkleri toptan bu topraklardan sürüversek…
Bütün Türkleri kovmaya da gerek yok. Meselâ
Ahmet Türk kalabilir. Orhan Pamuk, Baskın Oran gibi ‘aydınlar’ da. Zaten bu
öyle büyük bir etnik temizlik gerektirmiyor. ‘Ne mutlu Türk'üm diyene’ ve ‘Türk'üm
doğruyum çalışkanım...’ gibi faşizan ifadeler kaldırıldıktan birkaç nesil
sonra nasıl olsa, ‘Evet, ben Türk'üm,
kalkıp gideyim bari’ diyecek pek kimse kalmayacaktır geride. Anadolu'nun
boşalma tehlikesi de yoktur. Avrupa Birliği'ndeki müttefiklerimizin ve onların
Türkiye'deki dostlarının verdiği azınlık sayılarını alt alta koyup topladığımda
nüfusumuz zaten 120.000.000 geçiyor.
Böylelikle o kadar problem birden çözülür
ki... Kıbrıs diye bir mesele kalmaz; dünya da biz de rahat ederiz. Avrupa
Birliği'ne girmek de bir hamlede hallolur. Hatta bakarsınız Avrupa Birliği bize
girer. Ermenistan sınırı açıldıydı, kapandıydı da biter. Karabağ umurumuzda olmaz.
Sahi belki ‘ben Türk'üm’ diyenleri
Azerbaycan'a yollarız. Oradakiler kendilerine Türk diyor ya. Biz de birkaç yıl
sonra topuna birden ‘Azeri’ deriz.
Bu fantezi tabii… (İnşallah öyledir.) Fakat
o kadar fantezi olmayan bir yol daha var. Eğer Türkiye'de yaşayanların aslında
otuz kırk etnik gruptan ibaret olduğuna, bir milletten bahsedilemeyeceğine,
etnik grupların üstünde, millet değil, olsa olsa ‘vatandaşlık’, yâni bir
pasaport bürokrasisi bulunduğuna insanları ikna etmek. Böylelikle millet gider,
kavga biter. Türkiye ulus devlet değil, bir etnik mozaik olur. Dubai
Havaalanı'nın transit salonu gibi bir şey…
Türklerin kabahatleri:
Bu Türkler, bin yıl kadar öncesinden
başlayarak önce Rumeli'yi, sonra da Anadolu'yu Türkleştirdiler. Batılı ve
medenî bir millet olmadıkları için, bu Türkleştirme sırasında da yerli halkı
yok etmeyi akıl edemediler. Hâlbuki İspanyolların Müslüman ve Yahudilere,
Amerikanların yirmi milyon yerliye yaptıkları gibi yapsalardı, bu işgali geri
püskürtmek mümkün olmayabilirdi. Bunu düşünemediler ve temizlik hiç de zor
olmadı. İlk işgal ettikleri Rumeli birkaç yıl içinde pirüpak oluverdi. Ve Alev
Alatlı ustamızdan öğrendiğimiz, Emest Renan'ın tahminindeki gibi Türkler bunu
artık hatırlamıyorlar bile. Hatta Ernest Renan bile bu kadarını düşünememişti;
kendilerini temizleyenlerden bir de özür diliyorlar. Bu ırzına geçilen kadının,
mütecavizin yüzünü tırnakladığı için özür dilemesine benziyor.
İyi
okumalar efendim!
PANAMA YAYINCILIK:
Yüksel Caddesi Nu: 7-A/7 Kızılay Ankara.
Telefon ve Belgegeçer: 0.312-432 14 80
e-posta:
info@panamayayincilik.com internet: www.panamayayincilik.com
KISA KISA… / KISA KISA… 1-YÜZYILLIK HASRET
– KUDÜS 1917: Nurettin
Taşkesen / Mihrabat Yayınları.
2-EDEBİYAT TERAPİ: Mine Özgürel /
Doğan Kitap.
3-SON DİLEK: Andrzej Sapkowski –
Regaip Minâreci / Pegasus Yayınları.
4-İSTANBUL
YAZILARI: M.
Nisan Genim / Kırmızı Kedi Yayınları.
5- UYGUR TÜRKLERİ KÜLTÜRÜ VE TÜRK DÜNYÂSI: Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı / Çağrı Yayınları.
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.