Değerli
arkadaşlar;
70 yıllık Doğu Türkistan davası son
çeyrek asrında bir türlü kabuk bağlamayan bir yara hükmünde varlığını
sürdürmektedir. Çin, Uygur Türklerini nükleer denemelerde kobay olarak
kullanmaktan zorunlu kürtaja kadar birçok farklı alanda baskılamıştır. Fakat
son yıllarda resmen Nazi zulmünü esas alan sistematik soykırım (holokost) söz
konusudur. Doğu Türkistan genelinde 500’den fazla Toplama Kampında 3 milyondan
fazla Müslüman Türk işkencenin tüm boyutlarına maruz bırakılmaktadır.
Kamplarda ‘eğitim’ adı altında
zoraki Çinlileştirme, Müslümanlıktan vazgeçirerek Çin Komünist Partisi’nin
(ÇKP) mankurtu haline getirme, delirtme, insanî varlığını tüketme, gizli
hapishanelere nakletme gibi sadistçe işlemler uygulanmaktadır. Ölen, öldürülen
kardeşlerimizin sayısı bile belli değildir.
Kamplardaki Müslüman kadınlara 90’lı
yıllardaki Sırp Çetelerinkinden daha beter bir şekilde sistematik tecavüz ve
cinsel işkence teknikleri uygulanmaktadır. Bacılarımız ve annelerimiz aklını
yitirme ile intihar arasında yaşamaktadırlar. Uygur Türklerinin yaşadığı evlerde
Çinli erkeklerle birlikte yaşam mecburiyeti, kadınların kısırlaştırılması, genç
kızların zorla Çinli erkeklerle evlendirilmesi, okullarda Türk dilinin kullandırılmaması
gibi bir sürü zorbalık yapılmaktadır.
500 binden fazla Müslüman Türk
çocuğu daha küçük yaşlardayken ailelerinden koparılarak zorunlu kreşlerde ve
yetimhanelerde Çinli eğitmenler tarafından beyin yıkama operasyonlarına tabi
tutulmaktadır. Çocuklar ve yetişkinler aynı zamanda canlı organ ticaretinin
kazanç kaynağı olarak gayrimeşru ilişkilerin hedefi durumundadırlar.
Müslüman Uygurlar, Kazaklar ve Doğu
Türkistan’daki sair Türkler milyonlarca kameranın bağlı olduğu yüz ve ses
tanıma sistemleriyle an be an takip edilmekte; cep telefonlarına zorunlu takip
programları indirtilmekte ve milyonlarca kişiden alınan DNA örnekleri toplu
olarak değerlendirilmektedir.
Oruç, namaz, Kuran okuma, Arapça
isim, sakal, başörtüsü hatta uzun etek, alkol kullanmamak, domuz eti yememek
gibi İslam kültürüyle alâkalı her şey camiler de dahil baskı altındadır. Son 4
yılda Çin Devleti tarafından yıkılan cami ve türbe sayısının 16 bin civarında
olduğu kabul ediliyor. Meşhur Divan-ı Lügat’it-Türk yazarı Kaşgarlı Mahmud’un
heykelinin bile yıkıldığı rapor edilmektedir.
Bir söz: “Binlerce sivil Müslümanı öldür,
hiçbir Müslüman paniklemez/patiklemez; bir karikatür çiz, hepsinin aklı
gidiyor.” Müslümanlığın karikatürize edildiği kafalardan zulme karşı ses
çıkaran İslam coğrafyası pek yok ve buna maalesef Türkiye de dahil. Elin
gâvurunun, Hristiyanının duruşu kadar bile duruş göstermemek bir yana onlara
kulp bularak kendi vicdansızlığımızı bastırma yoluna gidiyoruz.
Biz Kocaeli Millî Kuruluşlar Birliği
olarak zamana ve zemine takılmaksızın, Çin aşısının ve ticaretinin getirisinin
hesabını yapmaksızın, zâlime karşı söz söylemek için liderlerin ağzına bakmaksızın
Çin Devleti’nin tarihe kara bir leke olarak geçen soykırım uygulamalarını
ama’sız ve fakat’sız tamamıyla kınıyoruz. Dahası Türkiye’de faaliyet gösteren
bir siyasî partinin liderinin Uygur Türklerini PKK’lılara benzetmesini
unutmuyor ve not alıyoruz.
Çin Yönetimi tarihte Nazi Almanyası’yla
aynı yerde yer alacaktır; bundan şüphe duymuyoruz. Bakalım o zaman bugünlerde
kuzuların sessizliğini oynayanlar ve mazluma terörist yaftası takanlar hangi
gerekçeler üretecekler, tarihe hangi sıfatla geçecekler..
Kamuoyuna duyururuz.
KMKB Paydaşları
KAO'dan haberdar olmak için epostanızı bırakın.